Safahat - Fatih Camii - Mehmet Akif Ersoy
Yayın Tarihi : 2021
menuOk
Safahat - Fatih Camii - Mehmet Akif Ersoy

Safahat - Fatih Camii - Mehmet Akif Ersoy

VİDEO HAKKINDA

Safahat / Fâtih Camii Yatarken yerde ilhâdıyla haşr olmuş sefîl efkâr , Yarıp edvârı yükselmiş bu müdhiş heykel-i ikrâr . Siyeh reng-i dalâlet bir bulut şeklinde mâzîler , Civârından kaçar, bulmaksızın bir lâhza istikrâr; Ziyâ-rîz-i hakîkat bir seher tavrında müstakbel , Gelir fevkinden eyler sermedî binlerce nûr îsâr . Derâgûş etmek ister nâzenîn-i bezm-i lâhûtu : Kol açmış her menârı sanki bir ümmîd-i cür’etkâr! O revzenler , nazarlardan nihân dîdâra müstağrak Birer gözdür ki sıyrılmış önünden perde-i esrâr . Bu kudsî ma’bedin üstünde tâbân fevc fevc ervâh , Bu ulvî kubbenin altında cûşân mevc mevc envâr . Tecessüd eylemiş gûyâ ki subhun rûh-i mahmûru ; Semâdan yâhud inmiş hâke , Sinâ-reng olup dîdâr! Tabîat perde-pûş-i zulmet olmuş, hâbe dalmışken, O, gûyâ kalb-i nûrânîsidir leylin , durur bîdâr . Evet bir kalbdir, bir kalb-i cûşâcûş-ı âşıktır, Ki cevfinden demâdem yükselir bin nâle-i ezkâr . Nümâyan cephesinden Sadr-ı İslâm’ın meâlîsi : O sadrın feyz-i enfâsiyle gûyâ bir yığın ahcâr , Kıyâm etmiş de, yükselmiş ve bir timsâl-i nûr olmuş, Nasıl timsâl-i nûr olmaz? Şu pek sâkin duran dîvâr , Asırlar geçti hâlâ bâtılın pîş-i hücûmunda, Göğüs germektedir, bir kerre olsun olmadan bîzâr. Bu bir ma’bed değil, Ma’bûd’a yükselmiş ibâdettir; Bu bir manzar değil, dîdâra vâsıl mevkib-i enzâr . Semâdan inmemiştir, şüphesiz, lâkin semâvîdir: Zemînî olmayan bir cilve-i feyyâzı hâvîdir . * * * Bir infîlâk-i safâdır ki yâr-ı cânımdır, Sabâhı pek severim, en güzel zamânımdır. Ridâ-yı leyli henüz açmamıştı dest-i semâ, Sabâ da hâb-ı sükûndan ayılmamıştı daha, Fezâ-yı rûhda aksetti, es-salâ-perdâz Müezzinin dem-i mahmûru, bir hazîn âvâz . İçimde cûş ederek lücce lücce istiğrâk , Ezanı beklemez oldum; açılmadan âfâk , Zalâmı sîneye çekmiş yatan sokaklardan Kemâl-i vecd ile geçtim. Önümde bir meydan Göründü; Fâtih’e gelmiştim anladım, azıcık Gidince, ma’bede baktım ki bekliyor uyanık. Sokuldum artık onun sîne-i münevverine , Oturdum öndeki maksûreciklerin birine. Fezâ-yı ma’bedin encüm-nümâ meşâilini , O lem’a lem’a dizilmiş ziyâ kavâfilini Görünce geldi çocukluk zamanlarım yâda ... Neler düşündüm o sa’atte bilseniz orada! Sekiz yaşında kadardım. Babam gelir: “Bu gece, Sizinle câmie gitsek çocuklar erkence. Giderseniz gelin amma namazda uslu durun; Merâmınız yaramazlıksa işte ev, oturun!” Deyip alırdı berâber benimle kardeşimi. Namaza durdu mu, hâliyle koyverir peşimi, Dalar giderdi. Ben artık kalınca âzâde , Ne âşıkâne koşardım hasırlar üstünde! Hayâl otuz sene evvelki hâli pîşimden Geçirdi, başladım artık yanımda görmeye ben: Beyaz sarıklı, temiz, yaşça elli beş ancak; Vücûdu zinde, fakat saç, sakal ziyâdece ak; Mehîb yüzlü bir âdem: Kılar edeble namaz; Yanında bir küçücük kızcağızla pek yaramaz. Yeşil sarıklı bir oğlan ki, başta püskül yok. İmâmesinde fesin bağlı sâde bir boncuk! Sarık hemen bozulur, sonra şöyle bir dolanır; Biraz geçer, yine râyet misâli dalgalanır! Koşar koşar duramaz.... Âkıbet denir “âmin” Namaz biter. O zaman kalkarak o pîr-i güzîn , Alır çocukları, oğlan fener çeker önde. Gelir düşer eve yorgun, dalar pek âsûde Derin bir uykuya... Derken bu hâtırât-ı lâtîf Çekildi aslına, artık hakîkatin o kesîf Likâsı başladı karşımda cilve eylemeye; Zaman da kalmadı zâten hayâli dinlemeye: Sağım, solum, önüm, arkam huşû’a müstağrak Zılâl-i âdem iken, bir sadâ bülend olarak, O kâinât-ı huzû’u yerinden oynattı; Fezâ-yı mahşere döndürdü gitti eb’âdı ! Sufûf ayakta müselsel cibâl-i velveledâr Gibiydi. Her birisinden duyuldu sîne-fikâr , Birer enîn-i tazarru’ , birer niyâz-ı hazîn, Ki kalb-i rahmeti sızlattı şüphesiz o enîn! Eğildi sonra o dağlar huzûr-ı İzzet’te; Göründü sonra o dağlar zemîn-i haşyette ! İnâyetiyle Hudâ kaldırınca her birini, Semâya doğru o dağlar da açtı ellerini. O anda koptu yüreklerden öyle bir feryâd, Ki ruhum eyliyecek tâ ebed o dehşeti yâd. Kesildi bir aralık inleyen hazîn âvâz... Ne oldu Arş’a kadar yükselen o sûz ü güdâz : O cûş içindeki îman? Evet, hurûş ederek işte rahmet-i Subbûh , Bütün yüreklere serpildi kubbeden bir rûh: Rûh-i itmînân. 🔔 Özgün içerikler için kanalımıza abone olmayı unutmayın... Abone olmak için tıklayın: https://www.youtube.com/yayindiyanet?sub_confirmation=1 🔔 Bizi aşağıdaki diğer dijital platformlarda da takip edebilirsiniz. 🌐 http://diyanetyayinlari.gov.tr ✔️ https://facebook.com/yayindiyanet ✔️ https://instagram.com/yayindiyanet ✔️ https://twitter.com/yayindiyanet #DijitalYayınlar #Safahat #MehmetAkifErsoy