UZMANINA SORDUK
OkLogo

UZMANINA SORDUK

Hüseyin Derin


Yeryüzünün halifesi olarak yaratılan insanın çevre ile ilişkisi nasıl olmalıdır. Kendisine verilen nimetlere emanet bilinciyle yaklaşan bir mümin doğa ile ilişkisini nasıl düzenlemelidir?

Yüce Allah (c.c.), insanı halife olarak yarattığını (Bakara, 2/30), ona emaneti teslim ettiğini (Ahzâb, 33/72) ve sayısız nimeti bahşettiğini (Nahl, 16/18) belirtirken; Peygamber Efendimiz (s.a.s.) ise emanet sahibi olmanın (Tirmizî, Îmân, 12) önemini vurgulamaktadır. Allah’ın yarattığı tabiatın hikmetlerini düşünerek zarar vermeden en azından olduğu gibi koruyacak şekilde hayatımızı şekillendirebiliriz. Doğaya sahip çıkılıp korunması için devamlı artan bir bilinç ve sorumluluğa sahip olmalıyız. Tabiatı hor kullanan değil, gerektiği gibi kullanan olmalıyız. Tabiatın sahibi gibi değil, içinde yaşayan gibi davranmalıyız.

Yüce Rabbimiz, ilahi kelamda, kâinata bakarak tefekkür etmemizi istemekte. Bu bağlamda sormak istiyoruz, kâinat kitabı onu okuyanlara neler söyler?

Allah (c.c.), farklı ayetlerde insanları “Düşünmez misiniz?” (En’âm, 6/50), “Akletmez misiniz?” (Sâffât, 37/138), “İbret almaz mısınız?” (Hûd, 11/24) şeklindeki ifadelerle tefekküre çağırmaktadır. İnsana insan olduğunu hatırlatan hakikatleri ortaya koymaktadır. Tabiat olayları ile verilen nimetler hatırlatılmakta ve kul olmanın gerekleri açıklanmaktadır.

Bir insan, yüce Kitabımızı okuduğunda “Göndermiş olduğu rüzgârlar ile rahmetini müjdeleyenin; kurak topraklara bereket verenin; indirdiği sularla her türlü meyveyi bizlere verenin” (A’râf, 7/57); “İbret olması için rengârenk ekinler, zeytinler, hurmalar, üzümler ve diğer meyveleri bitirenin” (Nahl, 16/11, 13) Allah (c.c.) olduğunu görür.

Ayrıca, “Yeri döşek, göğü bina yapanın” (Bakara, 2/22); “Yeri hazırlayıp her ölçüde olması gereken şekilde ürünler yetiştirenin” (Hicr, 15/19); “Şifa için arıya bal yapmayı emredenin” (Nahl, 16/68, 69) Allah (c.c.) olduğunu kavrar. Neticede “Güzel memleketin bitkisi onun izni ve bilgisiyle güzel; kötü şehir ve yerlerin ürünleri ise kesat ve faydasız olur.” (A’râf, 7/58)

Bunları düşünen bir insan, hakikati kavradığında Allah’ın (c.c.) verdiği nimetlerle hayatının her aşamasında olduğunu ve kendisini gözetmek, doğruya sevk etmek için güzelliklerle kuşattığını; onu kötülüklerden korumaya çalıştığını fark eder.

İslam dini sadece insanlar arası ilişkilere yönelik değil, insan ve doğa arasındaki meselelere de belli kurallar getirerek doğal düzenin korunmasına yönelik tedbirler almıştır. Ayet ve hadislerin ışığında insan ve doğa ilişkisi hakkında dinimizin Müslümanlara yüklediği görev ve sorumluluklar nelerdir, kısaca anlatır mısınız?

Allah (c.c.), her şeyin yaratanı (Zümer, 39/62), sahibi (Âl-i İmrân, 3/26) ve kâinatı belli düzene (Kamer, 54/49) koyandır. İnsanla doğa arasındaki ilişkiyi de belirleyendir çünkü doğa, Allah’ın (c.c.) eseri olduğu için hem değerli hem de kutsaldır. Kâinatın kendisine emanet edildiğini bilen bilen insan, kendisine, ailesine, çevresine, hayvanlara vs. saygılı ve duyarlı olmalıdır. İnsanın emrine verilen nimetleri gerektiği şekilde kullanma sorumluluğu, yararlanma hakkı vardır. Dinimiz, Allah (c.c.) tarafından en mükemmel biçimde, en ince ölçüler içinde, en güzel modelde yaratılan doğanın savurgan bir şekilde kullanılıp düzeninin bozulmasını yasaklamıştır.

Peygamber Efendimiz (s.a.s.) de hadislerinde başta temizlik olmak üzere doğal kaynakların kullanımına, kirletilmemesine dikkat çekerken ağaçların ve hayvanların önemini hatırlatmıştır. Çevre ve ormanların korunması da buna dâhildir.

Ne yazık ki, Allah’ın (c.c.) karada ve denizde kurmuş olduğu düzeni bozan (Rûm, 30/41) insandır. Ancak insan; diğer varlıkları sömürmeden, canlılara karşı görevlerini yaparak ve israf etmeden çevreyi tekrar aslına döndürüp uygun şekilde kullanma imkânına sahiptir. Bunu yapmak da bizim en önemli görevimiz olmalıdır.

Gıda krizi, çevre kirliliği, doğal afetler… Yirmi birinci yüzyılla birlikte insanlığın gündemini daha yoğun bir şekilde meşgul ederken sadece toplumsal açıdan değil, ferdî hayatımızda bilhassa ailelerimizde ne tür önlemler almalıyız. Kendi mutfaklarımızdan, evimizden, sokağımızdan başlayarak doğaya borcumuzu nasıl ödeyebiliriz?

Doğanın ve çevrenin korunmasında evlerimizdeki imkân ve nimetleri kullanma şeklimizin, dolaylı olarak olumlu ya da olumsuz etkileri ve sonuçları olmaktadır. Allah’ın (c.c.) verdiği nimetleri kullanırken sınırsız olduğunu değil, bilakis kısıtlı ve geçici olduğunu düşünerek kullanmalıyız. Kendi imkânımız var diye insanların ihtiyacı olan şeyleri gereksiz kullanımlardan kaçınmalıyız. Kullanımımıza dikkat etmezsek hem kendimize hem de diğer insanlara uzun vadede büyük zararlar verdiğimizin farkında olmalıyız.

Atalarımızdan miras aldığımız doğayı biz de yavrularımıza miras bırakacağız. Çocuklarımızın da çevre duyarlılığına sahip bireyler olarak yetişmesi için başta aileler olmak üzere toplumumuza düşen görevler nelerdir?

Tabiat ve çevrenin korunmasında en önemli olan şey, direkt olarak tedbirlerin alınıp uygulanmasıdır. Allah’ın (c.c.) verdiği nimetler ile tabiatın sınırsız olmadığını, bir gün bitebileceğini öğrenmeli, öğretmeli ve yaşamalıyız. Evlerimizdeki eğitim, okullarımızdaki öğretim ile çocuklarımızı tabiata duyarlı yetiştirebiliriz. Anne babalar, büyükler, din görevlileri ve öğretmenler olarak sözde değil özde örnek olmalıyız.

Fabrika atıkları, çöp ve kirli yakıtlarla çevre ile doğal su kaynaklarını kirletmemeye, havayı temiz tutmaya, bitki ve hayvanlara zarar vermemeye özen göstermeliyiz.

Neticede neyin zararlı, neyin yararlı olduğunu; neleri, ne ölçüde kullanıp kullanmayacağımızı örnek olarak çocuklarımıza hem öğretmeli hem de onları eğitmeliyiz.


Hüseyin Derin