OkLogo

TEVHİD’DEN VAHDETE KURBAN

Prof. Dr. Ali Erbaş

Bizim medeniyetimiz, inancı kavi, ruhu diri tutan değerler manzumesidir. Bilgi, hikmet ve marifet yurdunda doğan bu medeniyet, Allah’ın yeryüzüne hayat ve nizam veren ölçüleriyle inşa edilmiş; iman ve güzel ahlakla neşvünema bulmuştur.

Medeniyetimize kaynaklık eden yüce dinimiz İslam’ın bütün ölçüleri ve değerleri, müminleri Allah’a yaklaştıran, kendileriyle barıştıran, hakikatle buluşturan ve birbirleriyle kaynaştıran bir fonksiyona sahiptir. İhtiva ettiği bütün hükümler, Müslümanların tevhid üzere mutedil ve müstakim bir hayat yaşamasına matuftur. İbadetlerden aile hayatına, ticaretten sosyal hayata kadar her bir uygulama, tevhid inancı ekseninde vahdeti temin etmeye yöneliktir. Kurban ibadetinin de en büyük hikmetlerinden biri budur.
Elbette kurbanın bu işlevini gerçekleştirebilmesi, kişinin kalbinde taşıdığı niyet ve ihlasa bağlıdır. Zira insanın söz ve davranışlarını anlamlı kılan ve onları ibadete dönüştüren şey niyettir. Resul-i Ekrem (s.a.s.)’in ifadesiyle “Ameller, ancak niyetlere göredir; herkese niyetinin karşılığı vardır.” (Buhari, Bedü’l-Vahy, 1.) Kurban eylemini ibadete dönüştüren ve onu Allah katında değerli kılan da kişinin kalbinde taşıdığı niyet ve takvadır. Nitekim Cenab-ı Hak, “(Unutmayın ki) Onların ne etleri Allah’a ulaşır ne de kanları; O’na ulaşacak olan sadece sizin takvanızdır. İşte Allah onları sizin istifadenize verdi ki size doğru yolu göstermesinden ötürü O’nu tazimle anasınız. İyilik yolunu tutanları müjdele!” (Hac, 22/37.) buyurmaktadır.
Bu bilinçle yerine getirilen kurban ibadet; Allah’ı tazim etmenin yanı sıra tevhidin ve teslimiyetin sembolüdür. Peygamber Efendimizin kurban keseceği zaman okuduğu şu ayetler, bunun en açık göstergesidir. “Benim namazım, (her türlü) ibadetim, hayatım ve ölümüm, hepsi âlemlerin Rabbi olan Allah içindir. O’nun ortağı yoktur. Bana bu emredildi ve ben (hak dine) teslim olanların ilkiyim.” (Enam, 162-163.)
Allah’a tazim, itaat ve sadakatin en somut tezahürü olarak kurban, bizlere sahip olduğumuz nimetleri, inandığımız değerler uğruna feda edebilme erdemi ve iradesi kazandırır. Kurban yakınlaşmak demektir. Sadece Allah’ın rızasını umarak yapılan kurban ibadeti, bizleri Rabbimize yakınlaştıracak ve iyiliğe ulaştıracak müstesna bir ibadettir. Bu ibadet, bir yandan Yaradan’a karşı ihsan şuurunu pekiştirerek bizi mülkün yegâne sahibi olan Allah’a yaklaştırırken diğer yandan da paylaşma ahlakını geliştirerek yaratılanlara yaklaştırır. Her iki boyutuyla da kurban, iman, sevgi, vefa, sadakat ve fedakârlığın eyleme dönüşmüş hâlidir.
Kurban, aynı zamanda bir duvarın tuğlaları gibi omuz omuza olması gereken Müslümanların kardeşliğini pekiştiren önemli bir vesiledir. Hiçbir dünyevi karşılık beklemeden paylaşmanın esas olduğu bu ibadet, bütün Müslümanları birbirine yakınlaştırarak zamanı bayrama dönüştürür. Zira Kurban Bayramı, kurban ibadetimizin kabulü için duyduğumuz arzunun ve Cenab-ı Mevla’ya kurbiyetimize dair beslediğimiz umudun bayramıdır. Bu bayramda takvayla Rabbine yakınlaşan Müslümanlar, paylaşma erdemi ve bayram sevinciyle de birbirlerine yakınlaşırlar. “Müminler, ancak kardeştir.” ilkesi mucibince farklılıkları zenginlik sayarak vahdet bilinciyle birbirlerine daha sıkı kenetlenirler.
Kurban, dinî bir vecibe olmasının yanı sıra toplumsal ve insani boyutu ile de önemli bir ibadettir. Kurban, insanlığı büyük bir aile kabul ederek hayatı, bireyler, toplumlar, milletler arasında gönül köprülerinin kurulduğu küresel boyutta bir iyilik mevsimine dönüştürmektedir. Sınırların paylaşmaya engel olmadığının, kardeşliğin sınır tanımadığının en güzel örneği olmaktadır. Bugün bizler, kurban ibadeti sayesinde Afrika’dan Asya’ya, Uzak Doğu’dan Güney Amerika’ya, dünyanın her yerindeki insanlarla hayırsever milletimizin yardım elini buluşturmakta ve gönüllerini birbirine yaklaştırmaktayız. Her aşamasını büyük bir hassasiyetle takip ettiğimiz ve İslami usullere uygun olarak kestiğimiz kurbanları, ülkemizdeki ihtiyaç sahiplerinin yanı sıra mülteci kamplarından savaş ve afet bölgelerine, kıtlık ve kuraklıkla mücadele eden ülkelerden bir Müslüman’ın selamına muhtaç kalan tecrit yerlerine kadar yedi kıtada gerçek ihtiyaç sahiplerine ulaştırmaktayız.
Ancak bugün yaşadığımız dünyanın maddeyi aşırı yücelten ve yegâne hedef kılan yaklaşımı sonucunda tebarüz eden aşırı bireysellik ve bencillik, gönül coğrafyamızın kaderi üzerinde ciddi olumsuz etkiler bırakmaktadır. Birlik, beraberlik ve dayanışma duyguları yaralanmış günümüz Müslüman coğrafyasının kahir ekseriyeti bir varoluş mücadelesi içindedir. Maalesef baskı, şiddet, savaş ve zulümden kaçan milyonlarca insan, hayatta kalma pahasına başka dünyalara sığınmaktadır. Müslümanlar, vahdet bilincinden uzaklaştıkça suistimal ve istismarların yaygınlaşması da kaçınılmaz hâle gelmektedir. İslam coğrafyasında din üzerinden çıkar elde etmeye çalışan istismar grupları, İslam’a ve Müslümanlara ciddi zararlar vermekte ve bilinçlerde onulmaz yaralar açmaktadır. Bilmeliyiz ki artık İslam dünyası geçtiği bu zorlu süreçlerden bunalmış durumdadır. Bu sebeple “insanlık için çıkarılmış en hayırlı ümmet” olmanın gereği olarak bizim söz konusu hasarı telafi etmek ve yeniden vahdeti sağlamak için her zamankinden daha fazla gayret göstermemiz; Müslümanlar olarak birbirimizi ötekileştirmeden, daima birlik ve beraberliği, dayanışmayı ve yardımlaşmayı ön plana çıkarmamız elzemdir.
Bunun için hayatın her alanında fikir ve düşüncelerimizi tecdit, ifsada sebep olacak yönlerimizi ıslah, medeniyetimizin kurucu değer ve dinamiklerini ihya, güzel ahlak merkezli düşünce, söz, tutum ve eylemleri inşa ve ikame etmek için var gücümüzle gayret göstermek durumundayız. Bunu başarabildiğimizde bayramlarımızı ülke sathında ve küresel boyutta rahmetin, şefkatin ve paylaşmanın revaç bulduğu huzur iklimine dönüştürme imkânına kavuşmuş olacağız. Böylece gerek bireysel gerekse sosyal bağlarımızın giderek anlamını yitirdiği bir çağda bayramlar, bizleri fıtratımızla buluşturup yüreklerimizi bütünleştirerek toplumun tüm kesimlerinin kaynaşmasına vesile olacaktır. Birlik, beraberlik, paylaşma ve dayanışma duygularıyla hayatı huzur ve sekinet iklimine dönüştürecektir. Dolayısıyla kurban ibadetimizin tevhide ve vahdete dair taşıdığı mana, tam olarak o vakit gerçeklik bulacak; bayram, o zaman bayram olacaktır.

Prof. Dr. Ali Erbaş