ŞUHUR-U GUFRAN’IN GÖLGESİNDE
OkLogo

ŞUHUR-U GUFRAN’IN GÖLGESİNDE

Ayşeli Polat


Gözümüz aydın! Kullarını affetmek için vesileler yaratan Rabbimizin, mübarek gün ve geceleri içine dercettiği üç güzel ay geliyor! Dokuz aylık yakıcı hasretin ardından, susuzluktan çatlamış dudaklara ikram edilen abıhayat misali vuslatın kana kana yudumlanacağı zaman geliyor! Bu fâni âlemdeki müstesna varlığıyla her lahza ümmetine hüsnü misal olan Peygamber Efendimiz’i (s.a.s.) salat ve selamlarla yâd etmeye imkân geliyor! Gelmiş geçmiş bütün günahları affedildiği hâlde unutup hataya düşünce tövbe etmeyi, af dileyip huzurda boyun bükmeyi talim eden Resulüllah’a liyakat kesbedeceğimiz en müstesna an geliyor!

Gözümüz aydın! Gönül dünyamızın, fikriyatımızın derlenme toparlanma dönemi olan, içimizde çiçeklerin açtığı, rahmetin billur ırmağında yıkanıp pirüpak olduğumuz üç aylar geliyor! Duygularımızın coştukça coştuğu; öfke, kin, nefret, haset, kibir, gurur, riya gibi kötü duyguların saba rüzgârıyla savrulup gittiği; merhamet, şefkat, tatlı dil, güler yüz, müsamaha, cömertlik gibi güzel duyguların gönülde neşvünema bulduğu; aşkımızın, şevkimizin, heyecanımızın galeyana geldiği; reyhan geliyor! Gelip geçici lezzetlere aldanan, fâni pırıltılara kanan, hiç ölmeyecekmiş gibi dünyaya dalanları ikaz ve ihtar eden; gafletten uyanmaya, silkinip toparlanmaya vesile olan mercan geliyor!

Kullarına rahmetiyle muamele edebilmek için vesileler yaratan, rahmeti gazabını geçmiş (Müslim, Tevbe, 14.) bir zatın, yapılan hatalardan dolayı kalplerin karardığı, “Rabbim, bir girdaba düştüm ki kurtulmak için çabaladıkça daha dibe batıyorum. Ya Fettah! Bana bu girdaptan kurtulmak için bir kapı aç!” diye yakarılan her dönemde tövbe ve istiğfar kapılarını sonuna kadar açtığına iman etmiyor muyuz? Bin defa tövbemizi bozsak da nedametle O’nun kapısının tokmağına dokunduğumuzda “Buyur kulum!” nidasıyla merhametin sıcak ağuşunda yüreğimizi ısıtmadık mı? İnsanız, melek değil. Bazen nisyan ile kayıverir ayağımız bazen de unutuveririz elest bezminde verdiğimiz sözü. Lakin yönümüzü şaşırdığımızda kime döneceğimizi biliyorsak ne gam! O vakit tutuverir elimizden Yaradan, hatırlatıverir bütün unuttuklarımızı. Ahirimiz abat olsun diye bazen ibadetlerimizi hatta bazen sadece niyetimizi (Buhari, Rikak, 31.) kurtuluşumuza vesile kılıverir. Hatta bu da yetmez. Ömür çizgimiz, belli vakitleri af kapısına anahtar kılar. “Büyük günahlardan kaçınıldığı sürece, beş vakit namaz ile iki cuma ve iki ramazan, aralarında geçen günahlara kefaret olur.” (Müslim, Taharet, 16.) hadis-i şerifinde buyrulduğu gibi gün içinde kılınan beş vakit namaza, haftada bir cuma gününe, senede iki bayram gecesine, aylardan muharrem, recep, şaban, ve ramazana dikkatlerimizi çekerek İslam’ı daha diri, daha canlı yaşama ve kulluk bilincine erme hususunda bize yardım eder.

Kâinatın efendisi ise üç aylarda “Allahım! Receb ve şabanı hakkımızda mübarek kıl. Bizi ramazana ulaştır.” (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/259.) diye dua ederek fırsat yağmuru hükmündeki üç aylara yetişme sevincini, rahmet ayı ramazana kavuşma iştiyakını gönlünde devamlı diri tutması için Rabbine yakarmıştır.

Gözümüz aydın! Günlük hayatımızda ikaz levhaları hükmünde olan, gönül ve ruh dünyamızı tenvir eden kandil geceleri geliyor! Hakk’a rağbetimizi ziyadeleştiren vakitlerden biri olarak ihya edeceğimiz, günahlardan ve tüm süfli duygulardan sıyrılarak Rabbin rızasını talep edeceğimiz, dua dua cenneti isteyeceğimiz Regaib kandili geliyor! Yeryüzünün iki kutlu mabedi olan, Mescid-i Harâm ve Mescid-i Aksa’dan Huzur-u Kibriya’ya uzanan mübarek yolculuğun tahattur edildiği Miraç Kandili geliyor! Ubudiyet ve takvasıyla en mualla mertebeye yükselen peygamberin şahsında bütün insanlığa Hakk’a yükselişin yöntemlerinin talim edildiği, Allah’ın kudretine ihtişamlı bir şahitliğin gerçekleştiği o müstesna buluşmanın hediyesi olarak bütün müminlere irsal edilen namazla, hayatı ihya etmeye imkân geliyor. Kur’an’ı Kerim’in levh-i mahfuzdan dünya semasına indirildiği, yıl içerisinde meydana gelecek olayların karara bağlandığı, sene içerisinde dünyaya gelecek çocukların ve aynı senede vefat edeceklerin özel deftere yazıldığı, her insanın rızkının tertip edildiği, günahlarla kararmış gönüllerimizde rahmet kandillerinin yandığı, hata ve kusurlarına tövbe edenler için affın sağanak sağanak yağdığı, cehennemden kurtuluş beratımızı alacağımız Berat Kandili geliyor! Kadrini bilenin kıymet bulduğu, bin aydan hayırlı Kadir Gecesi geliyor!

Regaip Gecesi, hayatın başlangıcı; Resul’ün dünyayı şereflendirdiği günü yâd ettiğimiz Mevlit Gecesi hayata atılan ilk adım, Hak katında manevi beratların dağıtıldığı Berat Gecesi, affedilme vesilesi; huzur-u Kibriya’ya kabul edilmeyi ifade eden Miraç Gecesi, kemal noktası; Kelamullah’ın indiği Kadir Gecesi, âdemoğlu için son fırsat; bayram ise Rabbe kavuşma ve hitâmühü misktir.

Gözümüz aydın! Rahmetin tecessüm etmiş hâli ramazan geliyor! Cahiliye Dönemi’ni asr-ı saadete dönüştüren, bedeviden sahabe çıkaran Yüce Kelam’ın indirilişi rahmet değil mi? Bin aydan daha hayırlı bir günün bu ayın içine gizlenmesi, kadrini bilenlerin kıymet bulduğu, istiğfar ile gelene af ile mukabelede bulunulan Kadir Gecesi’nin lütfedilmesi rahmet değil mi? Cennet kapılarının ardına kadar açılması, cehennem kapılarının tamamen kapatılması rahmet değil mi? Hasenelere giden yolların kolaylaştırılması, seyyielere giden yolların zorlaştırılması rahmet değil mi? Azgın şeytanlara zincir vurulup âdemoğluna yaklaştırılmaması rahmet değil mi? Kalkan gibi bizi koruyan oruçla uruç etmemiz, kıyam ile nefse meydan okuyup rükûlarla eğriliklerimizi düzeltmemiz, secde ile nefsin burnunu yere sürtüp acziyetimizi iliklerimize kadar hissetmemiz rahmet değil mi? Rabbimizin her hayırlı amele yedi, yetmiş, yedi yüz ve hatta daha fazla sevap verirken, “Ramazan orucu benimdir, benim içindir. Ben onu dilediğim gibi mükâfatlandıracağım.” diyerek ramazan orucuna bir bedel koymaması rahmet değil mi? Oruçluyu iftar ettirene oruçlunun sevabı kadar sevap yazılması, oruçlunun ağız kokusunun Allah nezdinde misk kokusundan daha hoş olması rahmet değil mi? Teravih namazının geceyi nurlandırması, gençlerin ve çocukların camileri şenlendirmesi rahmet değil mi? Mukabelelerle Rabbimizle mükâleme imkânına kavuşmamız, zekât ve fitrelerle malımızı arındırıp bereketlendirmemiz rahmet değil mi? Velhasıl bize, “Ey iman edenler! Allah’a ve Resulüne iman edin!” emrine itaat ederek yeniden iman etme imkânını bahşeden bu mübarek ay, başından sonuna kadar rahmet değil midir?

Gelin bu rahmet yağmurlarıyla ıslanalım! Bu şuhur-u selase bizim miladımız olsun. Kaybettiğimiz her sınav bizi nasuh tövbesine taşısın. Bahane üretmeden, suçu şeytana atmadan babamız Hz. Âdem (a.s.) gibi “Rabbimiz! Biz kendimize zulmettik. Eğer bizi bağışlamaz ve bize acımazsan mutlaka ziyan edenlerden oluruz.” (Araf, 7/23.) diye yakaralım. Vahyi rehber edinip arınmanın yollarını arayalım. Hz. İbrahim (a.s.) gibi tevhid anahtarını elimizden düşürmeyelim. Gördüğümüz her şey bizi Rabbimizin (c.c.) birliğine götürsün. Götürsün ki onun gibi halil ve hanif olalım. Ateşe atılmayı şirke bulaşmaya yeğ tutalım. En sevdiğimizle sınandığımızda, feda etmenin ne demek olduğunu cümle âleme gösterelim. Hz. İsmail (a.s.) gibi vahye kurban olalım. Nefreti sevgiye, isyanı itaate, adaveti uhuvvete kurban edelim. Hz. Yusuf (a.s.) gibi arzularımıza rağmen iffetimizi korumayı, şeytanın tuzağına düşmemeyi; Hz. Eyyub (a.s.) gibi musibetleri sabırla karşılamayı bilelim. Ebubekirce (r.a.) sadakatimiz olsun. Hangi ahval ve şeraitte olursak olalım ayaklarımız bu dinde sabit kalsın. Sıddıklar defterine adımızı yazdıralım. Ömer (r.a.) gibi adaleti hayatımıza ikame edelim. Ali (r.a.) gibi ilim denizinde yüzelim. Osman (r.a.) gibi hayâ perdesiyle anılalım. Öyle güzel yaşayalım ki son nefesimizi Rabbimizin kelamını kıraat ederken verelim. Ve Efendiler Efendisi gibi ahlakın zirvesinde olalım. Bizi öldürmeye gelen bizde dirilsin. Düşmanlarımız bile bizim emniyetimizden, sadakatimizden bahsetsin.

Onun (s.a.s.) gibi kul olmayı bütün payelere, unvanlara tercih edelim.

Güzel amelleri işleme hususunda acele edelim. Ahirette nasipsiz kalmamak için buranın bir pazar yeri olduğunu unutmadan çalışalım. Hesaba çekilmeden önce kendimizi hesaba çekelim ki nedametle boynumuz bükülmesin. En basit bir hata da olsa hemen tövbe edelim. Zira kulun tövbe etmesinden dolayı Allah Teâlâ’nın duyduğu memnuniyet, bir kişinin ıssız çölde kaybettiği devesini bulduğu zamanki sevincinden çok daha fazladır. (Müslim, Tevbe, 1.) Bu kazanç aylarını, kıymetinden indiği geceyi kadir kılan, kadrini bilene peçesini açan, sürekli hemhâl olanın etrafına nur saçan Kur’an’ı Kerim’i okuma, anlama, anlatma ve yaşama hususunda en büyük ganimet bilelim. Unutmayalım ki kıymet verenin kıymeti bilinir.

En mühimi de bu aylarda elde ettiğimiz kazanımları yılın diğer aylarında da devam ettirelim. Zira amellerin en sevimli olanı az da olsa devamlı yapılanıdır. (Buhari, Rikak, 18.) Nimet olarak ihsan edilen zaman, üç aylar veya ramazandan ibaret değildir. O hâlde ibadeti yalnız bu aylara tahsis etmek, yalnız bu ayları kulluğa hasretmek çok yanlıştır. Mümin her geceyi kadir, her geleni Hızır bilen ve bütün vakitleri değerlendiren kimsedir.


Ayşeli Polat