Prof. Dr. İlyas ÇELEBİ ile Söyleşi
Mahir Kılınç
PROF. DR. İLYAS ÇELEBİ: “Bayram günleri, görevleri ifa etmenin ve Cenab-ı Hakk’ın rızasına nail olmanın mutluluğuna ulaşılan günlerdir.”
Muhterem Hocam, Rabbimiz için tuttuğumuz oruçları eda etmenin huzuruyla erdiğimiz bayram, asr-ı saadette nasıl idrak edildi? Bayramın Müslümanlar açısından anlamına değinir misiniz?
Bilindiği üzere Peygamber Efendimiz Medine’ye hicret ettiğinde burada İranlılardan örnek alınarak kutlanılan iki bayramın bulunduğunu gördü. Daha çok Cahiliye Dönemi’nin âdetlerine göre kutlanan bu bayramların yerine Yüce Allah onlara ramazan ve kurban bayramlarını ihsan etmiştir. Böylece Müslümanlar İslami esaslara uygun ve onların tamamlayıcısı olan dinî bayramlara kavuşmuş oldular. Bayram günleri, verilen görevleri ifa etmenin ve Cenab-ı Hakk’ın rızasına nail olmanın mutluluğuna ulaşılan günler olduğu için idrak edenlerin bu günlerde birbirlerinin sevinç ve mutluluklarını paylaşmaları, meşru kurallar içinde eğlenmeleri caiz, hatta hakları olarak görülmüştür. Peygamberimiz, bu günlerde arkadaşlarını evlerinde ziyaret eder, ikramlarını kabul eder ve kendisi de misafirlerine ikramda bulunurdu. Ayrıca çocuklarla ilgilenir, sokakta gördüğünde onların başlarını okşar, onlara selam verir, hatta onlarla şakalaşır ve hediyeler verirdi. Bir bayram günü Mescid-i Nebevi’nin toprak zemini üzerinde mızrak kalkan oyunları oynayan bir grup Habeşliyi hanımı Hz. Aişe ile seyretmiş (Buhârî, “ʿÎdeyn”, 2; Müslim, “Ṣalâtü’l-ʿîdeyn”, 17-21.); bir başka bayram günü ise huzurunda Buâs Harbi’ne ait ezgileri söyleyen iki kız çocuğuna müdahale etmek isteyen Hz. Ebu Bekir’e engel olarak, “Her milletin bir bayramı vardır, bu da bizim bayramımızdır.” buyurmuştur (Buhârî, “ʿÎdeyn”, 3; Müslim, “Ṣalâtü’l-ʿîdeyn”, 16, 17).
Her yeni bayram yeni bir tatla gelir ve âdeta o yeni tadı insanın damağına çalıp gider. Her yeni bayram bir farklı gelir insana. Bu farklılık sizce nedendir?
Bu soruya cevap vermek için evlerimizdeki bayram hazırlıklarını ve yaşadığımız bayram heyecanını hatırlamakta yarar var. Ailelerde bayram hazırlıkları günler öncesinden başlar. Örneğin evlerde temizlik yapılır, bayram alışverişine çıkılır, çarşı pazar gezilir bayramlık giysiler ve hediyeler satın alınır, yemekler ve tatlılar hazırlanır. Ayrıca bayram sabahı kişisel temizlikler yapılır, abdest alınır, bayramlıklar giyilir, güzel kokular sürülür ve bayram namazını ifa etmek üzere tekbirler eşliğinde camiye gidilir. Bu olağanüstü bir güzellik ve heyecan verici bir durumdur. Yahya Kemal, “Süleymaniye’de Bayram Sabahı” adlı şiirinde bu heyecanı dinî, tarihî ve millî boyutları ile dile getirmektedir.
“Artarak gönlümün aydınlığı her saniyede
Bir mehâbetli sabah oldu Süleymâniye'de” dizeleri ile başlayan bu şiir;
“Kimi gökten, kimi yerden üşüşüp her kapıya,
Giriyor, birbiri ardınca, ilâhî yapıya.
Tanrının mâbedi her bir tarafından doluyor,
Bu saatlerde Süleymâniye târih oluyor.”
dizeleri ile devam etmektedir. Bu şiiri her okuyuşumuzda ayrı bir heyecan duyduğumuz gibi söz konusu olayları her yaşadığımızda da farklı bir heyecan duyuyor ve tat alıyoruz.
“Bayramda gelir yâda ne hoş hâtıralar ki:
Bin ömre verilmez, o kadar kadri girandır.” der Mehmet Âkif Ersoy. Âkif’in bu sözlerinden hareketle bayramların sizin yâdınızda bıraktığı kadr-i giran hatırayı bizimle paylaşabilir misiniz?
Her Müslüman gibi benim de çocukluğumdan itibaren oruç tutmanın ve bayramları idrak etmenin sevincini yaşadığımı söyleyebilirim. İlk orucumu tuttuğum günü biraz hatırlar gibiyim. Yaşım çok küçük olduğu için -tahminen 6 yaşımda olabilirim- anneme söylememe rağmen beni sahura kaldırmamıştı. Buna çok üzülmüş ancak kararımda ısrar ederek o gün orucumu tutmuştum. İlkokul yıllarımın bayramları köyde geçti. O yılların (1950-1960 yılları) bayramları bugünlere göre çok daha sınırlı imkânlarla kutlanırdı. Çocuklar için bu bayramların en büyük ödülü akide şekeri idi. Elini öptüğünüz kişi şayet çok yakınlarınızdan birisi ise madeni para verme ihtimali de vardı. Günün sonunda mahalle bakkalının yolunu tutarak toplanan paraları orada harcayıp eve dönerdik. İlkokulu bitirince ortaokula köyümden çok uzakta bir yerde, Adana’da imam hatip okuluna devlet parasız yatılı öğrencisi olarak tahsile devam etmek durumunda kaldığımız yıllarda bayramlarımız ailemizden uzakta ve hüzünlü geçerdi. Çarşı izni alabildiğimiz gün, Seyhan Nehri kenarında kurulan bayram yerine koşardık. Lunapark, sihirbazlar, sirkler, çadır tiyatroları; balon, kâğıt helva, elma şekeri, tulumba tatlısı ve şalgam suyu satan satıcılar; halka atmak ve penaltı çekmek suretiyle hediye kazanmak gibi birçok eğlence türü bizi beklemekteydi. Günün sonunda cepte para bitince, yorulunca veya izin vakti dolunca yurda döner ve hüznümüze bıraktığımız yerden devam ederdik.
Daha sonra çalışma hayatımın büyük kısmına İstanbul’da devam ettim. Burada büyük şehrin telaşı, geçim şartları, bireyselleşen hayat tarzı bayramlarda bizi komşularla sadece camilerde bir araya getirdi. İş yerinde ise mesainin bir devamı mahiyetinde bayramlaşma törenleri düzenlenirdi. Benim için bu törenler içinde unutamadığım anıların başında Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesindeki Sayın Cumhurbaşkanımızın önceleri büyükşehir belediye başkanı, sonra da başbakan olarak katıldığı çay-simitli bayramlaşma törenleri gelmektedir. Daha çok Ramazan Bayramlarında icra edilen bu kutlamalar, camia olarak çok mutlu olduğumuz törenlerdi.
Son olarak Hocam, nice bayramlar yaşamış nice hatıralar biriktirmiş bir büyüğümüz olarak bayram hakkında bizlere hangi tavsiyelerde bulunursunuz?
Önce, “Evveli rahmet, ortası bereket ve ahiri günahlardan azat oluş” olan Ramazan ayını rıza-i Bari’ye uygun olarak geçiren, ibadetleri ve duaları kabul edilen kişilerden olmanızı Cenab-ı Hak’tan niyaz ediyorum. İnşallah hepimiz günahlarından arınmanın huzur ve mutluluğunu kazanmış olarak bayramı idrak etmiş oluruz.
Bayramlar, Müslümanların birbirleriyle dayanışma, yardımlaşma ve kaynaşmasını sağlayan özel günlerdir. Aynı köy, mahalle veya beldede oturan insanların bayram namazını aynı musalla, cami veya mescitte kılmaları, bir araya gelmeleri, birbirlerini görmeleri, ihtiyaç, sevinç ve sıkıntılarından haberdar olmalarını sağlamaktadır. Beraberce namaz kılmakta ve dua etmekte, aynı duaya “Âmin!” demektedirler. Bu durum, Müslümanlar olarak duygu birliğinin oluşması bakımından önemli bir şeydir. Ancak bu dayanışma, sadece duygu boyutunda kalmamalı; yan yana namaz kıldığımız insanların hâlini, ihtiyaçlarını, sevinç ve kederlerini de paylaşmalıyız. Fakirleri, yoksulları, kimsesizleri, hastaları, yaşlıları, düşkünleri bu günlerde sevindirmeliyiz. Küskünler de bu günleri fırsat bilerek muhakkak barışmalıdır.
Sonuç olarak bayramlar sevinç ve mutluluğun paylaşılmasının yanı sıra kendimizi sorguladığımız, kusurlarımızı fark ettiğimiz ve giderme yoluna gittiğimiz önemli günleridir. Bu nedenle bayram günlerinin değerini bilmek ve değerlendirmeye özen göstermek gerekir.
Bütün Müslümanların amelleri hâlis, dualarını makbul ve bayramı kutlu olsun.