MUAZZAM BİR AN, BİR DERDE BİN DERMAN: KADİR GECESİ
OkLogo

MUAZZAM BİR AN, BİR DERDE BİN DERMAN: KADİR GECESİ

Yavuz Selim Yedek


İçimiz kırılmışlıkların viranesi ve dökülmüş umut ağacımızın meyveleri, tükenmişken her yanımızda bahar, nefsimizin inadına belki de son kez ışığa doğru hamle yapma fırsatıdır Kadir Gecesi!

Hz. Âdem, Nuh, Yunus, Eyyub, Meryem, İsa ve Yakup (a.s.) gibi; Hz. Yusuf’un kıssası, Musa’nın asası, İbrahim ve İsmail’in yasası, Hızır’ın seyahat rotası da ilk defa bu gece inzal olan kitapta anlatıldı.

Yaratılıştan sonsuzluk yurduna uzanan ve birinden nur (cennet) birinden kir (cehennem) akan çift oluktan ilk defa bu gece bahsedildi. Kim hangisinden isterse Allah (c.c.) onu verecektir. Habil’den taraf olana cennette köşkler inşa edilecektir. Kabil ise nârın tam orta yerinde bir alaz olarak kalacak ve dostlarını isteyecektir şeytandan.

İnsan kendini bulsa kâinatı keşfedecekti. Kendini dahi bulmayı başaramayan kişi, nasıl bulacaktı ki bu geceyi? Buldu diyelim, kendi kıymetini bilmeyen Kadri nasıl bilip de anlayacaktı? Bütün insanlığa açılan huzur kaynağı Kadir Gecesi’nin ne olduğunu biz nereden bilebilirdik Rabbimiz bildirmeseydi: “Şüphesiz, biz onu (Kur’an’ı) Kadir Gecesi’nde indirdik. Kadir Gecesi’nin ne olduğunu sen ne bileceksin? Kadir Gecesi bin aydan daha hayırlıdır.” (Kadir, 97/1-3)

Beden bir yıl ise kalbidir Kadir Gecesi. Kendisini ve birlikte diğer tüm geceleri aydınlatan bir kandil, Kur’an’da işaret edilmiş, son Peygamber (s.a.s.) tarafından ipuçları verilmiş saklı ve kutsal bir hazinedir.

Anlam ve irfanın, havadaki oksijen misali, bir anne şefkatiyle hayatı kucakladığı bir gecedir. Dünyanın tüm ağırlıklarının ruhun omuzlarından atıldığı, pas tutan merhametin her türlü hırstan arındırılarak yeniden çiçek açtığı, Rablerinin izniyle sabaha kadar meleklerin yeryüzüne akın etmesidir. Kadir Gecesi, Kur’an’ın girdiği kalbin karanlık olmadığını, orada meleklerin boşluk vermeksizin bir arındırıcı olarak misafir olduğunu müjdeleyen bir sevindirici haberdir.

Peki, neden “Kadir Gündüzü” değil de “Kadir Gecesi” diye kalbimizden geçirecek oluyoruz. O anda yetişiyor Hz. Mevlana ve kandili yakıyor: “Sen göklere mensup bir kişi isen, bil ki; gök kapıları geceleyin açılır, bahtlar gece uyanır. Geceleyin yürü ki, yollar geceleyin alınır; menzillere geceleyin varılır…”

Bütün insanlığı kuşatan merhamet esintisi Kadir Gecesi’nin ne olduğunu biz nereden bilebilirdik, Rabbimiz bildirmeseydi: “Melekler ve Ruh o gecede, Rablerinin izniyle her türlü iş için iner de iner. O gece, tan yerinin ağarmasına kadar bir esenliktir.” (Kadir, 97/4-5)

On iki basamaklı bir merdivenin en üst basamağıdır ramazan. O, artık sultandır; son ve en üst basamaktır seferde olan için. Çünkü onun kalbinde Kur’an vardır. Yılda bir kez aşılır onun zorlu yolları ve ancak ulaşılır. İçinde bir şifa saklanmıştır bu son basamakla girilecek muhit için ve oruç olarak çıkar müminlerin karşısına. Oruç, fukaraya sofra olur, zengine şükür vesilesi.

Ramazanı sultan eden, Kadir Gecesi’dir. Kadir Gecesi’ni bin geceye bedel kılan ise Kur’an’dır. Bu bize gösterir ki Kur’an bir bedene indirildiğinde o beden sultan olur. Kur’an bir kalbe indirildiğinde o beden bin cana bedel olur. Artık böyle bir imanın imar ettiği bedende saklanmış ruh için Cebrail (a.s) ve melekler mekân kurar ve ayrılmazlar. Her türlü işinde bu gönülle beraber olurlar. O ruhun gecesi yoktur artık. Tan yeri gibi karanlıklardan arındırılmış bir müjdedir girip çıktığı her yere. Ondan sadece ferahlık nüfuz eder.

İrfan trenini kaçıranlar için yavaşlatır zamanı bu gece ve seslenir taliplisine: “Bütün kapılar açık, gönül kapılarını aç ve sen de gir dostlar meclisine ey âşık, vagonlarına yazı yazılmasa da yolda olan okur Ramazan’ın nurlu mesajlarını. Onu ancak arayan bulur. Uyanık bir hâlde, dikkatle Rabbinin rızasını takip edenler ancak fark eder. Kaç tanesi gelip geçti ömründen, bari bu sefer kaçırma…”

Üç ay süren ince bir elemeden sonra bu geceye ulaşanlar çok bahtlıdır. Bu gece, alın terinin helalliğini gösterircesine emeğe işaret eden bir muazzam andır. Hazinelerin itina ile saklanmasına kim itiraz edebilir. Ulu orta bırakılmamıştır hiçbir maden. Kim bilir belki de bu yüzden arayanlar için saklanmış bir hazinedir Kadir Gecesi.

Kadir Gecesi; ilimle, bilimle, irfanla harmanlanmış uyanık bir kalple arayanlar için böyle konumlandırılmış; namazla, oruçla, tövbeyle, fitreyle, zekâtla, sadakayla ve duayla manevi basamakları tırmananlar için bir hediye olmuştur.

Öncekiler gibi elden kaçırılmak istemez ve seslenir kendini arayana Kadir Gecesi: “Ey hep erteleyen, bir sonrakine garantin yok, gel karar ver bende; beş vakit namazınla miraca yükselsin ruhun, yanına alamayacakların için tükettiğin ömür yetmez mi, gel uyma nefsinin tembelliğine, at şeytanın üstüne attığı ağır yükleri, kin tutma, hırslarından vazgeç, Allah rızası için kimseyle küs olma, koş sen kap bütün bereketi!

Affetmenin ferahlığını iste Latif olan Rabbinden. Karar ver; seherleri uyanık ol, geceleri duada ol. Senin uykun, işlediğin günahlar için hiç kaçmadı. Daha anlamadın mı; kadrin, Rabbinledir. O ne kadar hayatındaysa sen o kadarsın, cennetin de o kadar. Kıymet vermeyene hürmet edilir mi? Rabbinin rızasını erteleyip kıymet verdiğin, üstüne titrediğin ne varsa seni terk etmediler mi, o zaman nereye böyle? Gel ben şahit olayım sana. Gel bende diril ki Kur’an açılsın sana, sen de açıl Mevlana…”

Kadir Gecesi’ni, Resulüllah (s.a.s.) haber vermeseydi, ne zaman arayacağımızı biz nereden bilebilirdik: "Kadir gecesini ramazanın son on gününde arayınız." (Buhari, Fadlü leyletü’l kadr, 3) O zaman bize sabırla beklemek düşer, aramak ve buldursun diye yalvarmak Allah’a.

Emanet edilen söz burada bitmiş ve yerini yakarış almıştır artık: Ey havf, uykularımı kaçır; ey reca, içimde yeşer; ey af bana da uğra; ey sükûnet, beni de arındır. Bak bir “Kadir” daha kendi geliyor!


Yavuz Selim Yedek