KİMDİR ASIL  ENGELLİ OLAN?
OkLogo

KİMDİR ASIL ENGELLİ OLAN?

Halil Kılıç


Hz. Peygamber (s.a.s.) Yüce Allah’ın şöyle buyurduğunu haber vermiştir: “İki sevgilisi (olan gözlerini almak sureti) ile kulumu sınadığımda sabrederse o ikisine karşılık ona cenneti veririm.”

(Buhari, Merda, 7.)

Uçsuz bucaksız kainatın şifrelerini çözmeye çalışan insanoğlu kainatı ve kendisini yaratanın kim olduğunu hatırından çıkarabilmekte ve varlığının gayesini unutabilmektedir. Nitekim bir tarafta kainat kitabını ilahi kılavuz (Kur’an-ı Kerim) eşliğinde okuyup “Ey Rabbimiz! Sen bunların hiçbirini (bizi) anlamsız ve boş yere yaratmadın. Sen çok yücesin.” (Âl-i İmran, 3/191.) diyerek varlık sebeplerini ikrar edenler varken diğer tarafta “Hayat ancak bu dünya hayatımızdan ibarettir. Yaşarız ve ölürüz. Bizi ancak geçen zaman yokluğa sürükler.” (Casiye, 45/24.) diyerek yaratılış gayesini unutanlar da azımsanmayacak orandadır. Oysaki “Ben cinleri ve insanları bana kulluk etsinler diye yarattım.” (Zariyat, 51/56.) ilahi buyruğuyla insanoğlunun niçin yaratıldığı açıkça ifade edilmektedir. Yine bir başka ayette “O, hanginizin daha güzel amel yapacağını sınamak için ölümü ve hayatı yaratandır.” (Mülk, 67/2.) buyrulmak suretiyle insanın en temel yaratılış gayesinin Rabbine kulluk etmek ve imtihan dünyasında en güzel amelleri ortaya koymak olduğu bildirilmektedir. Evet; yaratılış gayemiz hiç şüphesiz Allah’ı tanımak ve O’na kulluk etmektir. O’nu tanımanın en önemli vasıtalarından biri de imtihan dünyasının bir gereği olarak karşılaştığımız hastalık, musibet ve engellerdir. Zira, bu dünya hayatında hiçbir dert, tasa, sıkıntı, hastalık vb. olmasaydı insanoğlu acziyetini fark edemeyebilirdi. Acziyetini fark edemeyen de aciz olmayan aşkın varlığa yönel(e)meyebilirdi. Örneğin bu dünyada hiç hastalık olmasaydı şifa veren (eş-Şafi) ve rızık endişesi olmasaydı rızık veren (er-Rezzak) bir Allah tam manasıyla bilinemeyebilirdi. Yine insan muhtaç ve aciz olarak yaratılmasaydı hiçbir şeye muhtaç olmayan (es-Samed) bir Allah’a el açıp yalvarıp yakarma ihtiyacı hissetmeyebilirdi.

İşte imtihan hayatında sıkça karşılaşılan olgulardan biri olan engellilik hâli de bu minvalde değerlendirilmelidir. Bu yönüyle engellilik; engelli bireyler için imtihana sabretmeye, diğer bireyler için ise hayatta her an her şeyin olabileceğinin bilincinde olarak nimetlere şükretmeye bir sebep; Allah’ı her zaman ve zeminde anmaya bir vesiledir. Dolayısıyla engelliliğin ceza değil ilahi bir takdir; zahmet değil ilahi bir rahmet olarak görülmesi bu dünyanın imtihan yeri olduğuna inanan ve imtihanın da bazen vermekle bazen almakla gerçekleştiğini bilen müminlere daha çok yakışacaktır.

Engellilik, hem engelli bireyler hem de başta engelli yakınları olmak üzere herkes için -en temelde- bir imtihan sebebidir. Engelli bir birey, içinde bulunduğu zorlu ve sıkıntılı süreçten dolayı sabredip kullukta sebat gösterirse ve “Rabbim böyle takdir buyurmuşsa vardır bir bildiği, zira o Alîm’dir; vardır bir hikmeti, zira o Hakîm’dir.” diyerek bir ömür sürerse imtihanı başarıyla tamamlamış olacaktır. Bu başarının neticesinde de hiç şüphesiz pek çok rahmete nail olacaktır. Nitekim görme engelli kardeşlerimiz için Hz. Peygamber (s.a.s.) Yüce Allah’ın şöyle buyurduğunu haber vermektedir: “İki sevgilisi (olan gözlerini almak sureti) ile kulumu sınadığımda sabrederse o ikisine karşılık ona cenneti veririm.” Bu müjde, görme engeli olanlara mahsus değildir elbette. Şu hadis-i şerif bütün engel gruplarının bu müjde kapsamında olacağına işaret etmektedir: “Batan bir diken bile olsa Müslümanın başına gelen her bir musibeti Allah onun günahlarına kefaret sayar.” (Buhari, Merda, 1.) Ayağa batan küçük bir diken bile kişinin günahlarına kefaret olabiliyorsa her türden fiziksel, zihinsel veya ruhsal engeller ile bir yaşam sürmek ve pek çok sıkıntıya maruz kalmak kim bilir hangi mükafatlara vesile olacaktır.

Engellilik, engelli olmayanlar için de bir imtihandır. Bu noktadaki ilk imtihan, beşerî tutum ve davranışlar nedeniyle engelliliğe sebep olmamaktır. Örneğin haram olan alkollü bir içeceği içerek trafiğe çıkıp birilerinin ölmesine veya yaralanarak engelli kalmasına sebep olmak kul ve kamu hakkı ihlalidir. Bu tarz ihlallerle Yüce Allah’ın huzuruna çıkacak olmak, hayat sınavının sonunda verilecek karnenin (amel defteri) zayıflarla dolu olmasına neden olabilecektir. İmtihanın ikinci boyutu, her türlü engellilik hâlinin tedavisini (şifasını) bulabilmek için azami gayret sarf etmektir. Bu konuda başta doktorlar olmak üzere bilim insanlarına önemli sorumluluklar düşmektedir. Ayrıca sigara ve alkol tüketimi, gebelikte bilinçsiz ilaç kullanımı gibi engelliliğe neden olan konularda da toplumun her bir ferdinin sorumlu olduğu unutulmamalıdır. İmtihanın üçüncü boyutu, engelli bireylere hayatı kolaylaştırmak ve onlara ilave bir engel/yük olmamak için sorumluluklarımızın bilincinde olmaktır. Bu minvalde, Hz. Peygamber (s.a.s.) şöyle buyurmaktadır: “…(Âmâya veya yol sorana) yol gösterivermen sadakadır. Gücünle güçsüz birine yardım etmen sadakadır. Konuşmakta güçlük çekenin meramını ifade edivermen sadakadır...” (İbn Hanbel, V, 152, 169.) Dolayısıyla engelli bireylerin hayatlarını yaşanabilir kılma noktasında yapılacak maddi manevi her güzel davranış salih ameldir, sadakadır. Buna karşın, engellilik hâlini suistimal olarak nitelendirilebilecek ve engellilere sıkıntı verecek herhangi bir davranışta bulunmak da zulümdür, kul hakkı ihlalidir. İmtihanın dördüncü boyutu ise Allah’ın verdiği her bir nimetin ne kadar kıymetli olduğunu tefekkür ederek nimetlerin farkında olmak ve sahip olunan nimetlerden dolayı Allah’a her daim şükretmek; her türlü dert, sıkıntı ve musibetten emin olmak için O’na niyazda bulunmaktır.

Son olarak; İslam nazarında asıl engelliliğin inkâr ve inançsızlık hâli olduğu unutulmamalıdır. Nitekim Hz. Peygamber (s.a.s.) “Allah, sizin görünüşlerinize ve mallarınıza değil kalplerinize ve amellerinize bakar.” (Müslim, Birr ve Sıla, 34.) buyurmak suretiyle fiziki açıdan eksiklik olarak algılanan bazı durumların Allah katında bir önemi olmadığını açıkça ortaya koymaktadır.

Hadisten öğrendiklerimiz

1. Engellilik, engelli olanlar için sabır, olmayanlar için de şükür ile Allah’ı hatırlatan bir vesiledir.

2. Engelli bireyler, dünyada çektikleri her bir zahmetin ahirette kendileri için rahmet olacağını unutmamalıdırlar.


Halil Kılıç