İNSANLIK AİLESİNİN ANNESİ HZ. HAVVÂ
Dr. Fatma Bayraktar Karahan
İnsanlık ailesi, Hz. Âdem ve Hz. Havvâ ile başladı. Onlarınki de her ailede olduğu gibi hem varoluşun hem düşüşün hem de yeniden kalkışın hikâyesiydi. Ancak ilk aileyi kurmak ve tüm insanlığa anne baba olmak, tahayyüllerin ötesinde meşakkatlere katlanmayı, hiç bitmeyecek bir dikkate ve teslimiyete sahip olmayı gerektirdi. Çünkü “Allah, birbirinden gelme nesiller olarak Âdem’i, Nûh’u, İbrâhim ailesini ve İmrân ailesini seçip âlemlere (bütün yaratılmışlara) üstün kıldı. Allah hakkıyla işitmekte ve bilmektedir.” (Âl-i İmrân, 3/33-34) Âdem ailesi için zorluklar ve zahmetler yaratılışla başladı, üstelik kıyamete kadar nihayete ermemek üzere.
“Ey insanlar! Sizi bir tek nefisten yaratan ve ondan da eşini yaratan; ikisinden birçok erkek ve kadın (meydana getirip) yayan Rabbinize karşı gelmekten sakının. Kendisi adına birbirinizden dilekte bulunduğunuz Allah'a karşı gelmekten ve akrabalık bağlarını koparmaktan sakının. Şüphesiz Allah üzerinizde bir gözetleyicidir.” (Nisâ, 4/1)
İnsanın özü topraktı (Hicr 15/26). Aynı özden yaratılan iki kader ortağı idi Hz. Âdem ve Havva, erkek ve kadın. Rabbin emrine muhatap olmada, kullukta, denenmede beraber yürüyeceklerdi yolu. Yaradan’a kul olabildikleri nispette kazanacak, mükâfata nail olacak; kulluktan uzaklaştıklarında ise insanlıklarını, özlerini kaybedeceklerdi.
“Kendileri ile huzur bulasınız diye sizin için türünüzden eşler yaratması ve aranızda bir sevgi ve merhamet var etmesi de onun (varlığının ve kudretinin) delillerindendir. Şüphesiz bunda düşünen bir toplum için elbette ibretler vardır.” (Rûm, 30/21)
Âdem (a.s.) ile Havvâ hem aynı yolda ve uğurda yoldaş hem de birbirlerine eş kılındılar. Aralarında bir sevgi bağı var etti yüce Allah. O’nun varlığının ve kudretinin nişanesi olan bir sevgi… Meveddete, merhamete dayanan ve bir cana ruh veren… Bu sevginin Rabbin rızası üzere var edilmesi, korunması ve buna itina gösterilmesi icap eder bu sebeple. Çünkü Allah’ın (c.c.) varlığına delildir bu sevgi. Önce Havvâ ve Âdem için sonra tüm kadın ve erkekler için var eder yüce Allah bu sevgiyi. Bundandır aile kurarken inananların bu ilk sevgiye ve ilk aileye atfen duaya başlamaları.
Hz. Havvâ ile Hz. Âdem için yeryüzüne iniş yolculuğu ise Âdem’e haset eden, hasedinin şiddetiyle emre isyan eden ve kovulan şeytanın tuzağı ile başladı. Yüce Allah’ın emri açıktı. “Ey Âdem! Sen ve eşin cennette yerleşip dilediklerinizden yiyin. Ancak şu ağaca yaklaşmayın! Sonra zalimlerden olursunuz.” (A’râf, 7/19) Ancak emrin tüm sarahatine rağmen insanın zaafları vardı ve şeytan Âdem ile Havva’nın ebedî olma zaafını kullandı. “Rabbiniz size bu ağacı sırf melek olursunuz veya ebedî yaşayanlardan olursunuz diye yasakladı” (A’râf, 7/20) diyen şeytanın sözüne kandılar. ”Onlara, ‘Ben gerçekten sizin iyiliğinizi isteyenlerdenim.’ diye de yemin etti.” (A’râf, 7/21) İblisin bu yalanına inandılar. Her ikisi de ağacın meyvesinden tattı. Şeytanın vesvesesi Âdem’i tesir altına aldığı kadar Havva’ya da tesir etti. Şeytan, Âdem’i yanılttığı kadar Havva’yı da yanılttı. Ayakları beraberce kaydı, beraberce kandırıldılar. Zaaflarının farkında olmayan insan kandırılmaya mahkûmdu.“Ağacın meyvesini tattıklarında ayıp yerleri kendilerine göründü. Ve cennet yapraklarından üzerlerini örtmeye başladılar.” (A’râf, 7/22) Sonrası utanç, sonrası pişmanlık, sonrası tövbe… Utanç olmadan pişmanlık, gerçek bir pişmanlık olmadan da tövbe olamazdı, olmadı da.
Yüce Allah’ın “Ben size o ağacı yasaklamadım mı ve şeytanın size apaçık bir düşman olduğunu söylemedim mi?” (A’râf, 7/22) seslenmesine pişmanlıkla karşılık verdiler. Beraberce hatalarını fark edip itiraf ettiler: “Ey Rabbimiz! Biz kendimize zulmettik. Eğer bizi bağışlamaz, bize acımazsan mutlaka ziyan edenlerden oluruz!” (A’râf, 7/23)
Yüce Allah’ın onların tövbesini kabulü, mukadder yolu değiştirmedi. Âdem ailesi için bir süreye kadar yerleşilecek, faydalanılacak, ölünecek ve diriltilip çıkılacak yer artık yeryüzü idi (A’râf, 7/23-24).
Yüce Allah (c.c.), insanoğlu için rüzgârlarla emre hazır bekleyen bulutların evrilip çevrildiği, gökten inen yağmurlarla ölü toprağın canlanıp birbirinden farklı nimetlerin yetiştiği, gece ile gündüzün bir intizam içinde arka arkaya geldiği bir yeryüzü ikram etti (Bakara, 2/164). Ve insanoğlunu şerefli kıldı (İsrâ, 17/70).
İlk yaratılışa şahit olmamıştı Hz. Havvâ. Ancak yüce Allah (c.c.), lütfuyla ona bir mucizeye tanıklık etme imkânını verdi. Yaratılışa şahitlikti kadının vazifesi. Rahîm olan yüce Allah, rahimleri birer sığınak kılmış; Havvâ ve kızlarına bu kıymetli sığınağı korumayı ve onları bu sığınaktaki evlada da kol kanat germe vazifesini vermişti (Müminûn, 23/13). Annelik serüveni böyle başladı Havva kızlarının ve annelik emaneti, böyle verildi Havvâ kızlarına.
Hz. Havvâ, insanlığın annesi oldu, yaratılışın şahidi, yaratılışın sığınağı… Annelik lütfuna erişen Hz. Havvâ için anneliğin en zorlu, en meşakkatlisi de vaki oldu. Evladıyla sınandı Hz. Havvâ. Kabil gibi kardeşini kıskanıp katleden evladı da oldu. İlk günahı ona yakıştıran, onu suçlayan, onun şahsında kadınlığı tahkir eden çok sonraki nesillerden çocukları da oldu. Evladıyla sınanan Havvâ kızları bu sebeple onu daha iyi anladılar. Çünkü Hz. Havvâ, sadece kadınlığın değil anneliğin de adıydı. Vazgeçişin değil, sarıp sarmalamanın; kızgınlık değil merhametin adıydı, annelik. Hz. Âdem (a.s.) ile çıktığı yolda yanlış yaptığında tövbe etmeyi, doğruda sebat etmeyi Allah’ın nimetlerine hakkıyla şükretmeyi öğretti tüm insanlığa ve örnek oldu tüm evlatlarına.