BAYRAM ÇOCUĞU
A. Ali Ural
Bu çocuk size benziyor. İnanmıyorsanız eski albümlerinizi çıkartın çekmeceden. Siyah beyaz fotoğrafların içinden bir kıvılcım gibi sıçrayın bugüne. Bütün çocuklar siyah beyazdı bir zamanlar. Yalnız bayramlarda renk gelirdi yanaklarına. Avuçlarına sıkıştırılır sıkıştırılmaz harçlıklar siyah beyaz fotoğraflar renklenirdi. Hasılat mantar tabancalarını patlatarak kutlanır, sonra bir sevinç hücumu başlardı dükkânlara. Çocuk ülkesinin krallarıydı bakkallar.
Çikolatanın mücevher olduğu zamanlarda bakkal tezgâhlarının altında saklanırdı bu tatlı külçeler. Hayır, bu kutsal paket bir hamlede parçalanmaz, bir süre köşe bucak gezdirildikten sonra önce dış ambalajı yeniden paketlenecekmiş gibi özenle çıkarılır, yaldız görülür görülmez küçük kalplerden bir heyecan parıltısı geçerdi. Yaldızın yırtılmadan açılması çok önemliydi. Çikolata yenildikten sonra bozuk parayla ütülenip bir kutuya konulur, sonra kolayca bulunmayacak yere kaldırılırdı hazine.
Bir çırpıda yenilmezdi çikolata. Çikolatası biten çocuklar çikolatası bitmeyen çocukların ellerini gözlerdi çünkü gün boyu. Hayatımızda minik lezzet parçaları vardı bir türlü bitmeyen. Birkaç gün saklanabilirdi yarım paketler. Ömrünü uzatmak elimizdeydi sevincin. Şekeri hemen kıtırdatmak olmazdı, çikolatayı hemen eritmek ağızda. Eşyalarımızın kolay kolay eskimediği yıllardı. Bir ayakkabı ancak üçüncü çocuğun ayağında yıpranır, hayır hayır o zaman da çöpe atılmazdı. Günlük hayatımızın parçasıydı mucize. Altı delik ayakkabıların tamircilerin elinde bir anda gıcır gıcır olduğunu görebilirdi herkes.
Biriktirdiği harçlıkları annelerine veren çocuklar vardı bir de. Bazen herkesin içinde verirdi harçlığını çocuk utandırdığını bilmeden. Bazen hasılat bayram sonunda teslim edilirdi ailenin kasasına. Okul başladığında çocuğa önlük alınacaktı, defter, kalem, kalemtıraş. Oyuncak mı, her şeyle oyun oynanabilirdi, boşa para verilmezdi oyuncakçıya. Boşalmış ilaç şişeleri, çiviler, rulmanlar, bakır teller ne güne duruyordu. Evin kapılarından birinde sallanabilirdi çocuk. Halıların üzerinde kibrit kutusunu sürebilirdi araba sesi çıkartarak.
Çok şey değişti, mesela çocuklara mendil verilmiyor artık. Sokaklar ıssız. Mendil kapmaca oynayan çocuklar seslerini arkalarında bırakarak kayboldular gözden: “Mendilim köşe köşe, bizden size kim düşe!” Kimseden çıt çıkmıyor. Mendilimizin köşeleri mi buruştu? “Biz” ve “siz” aynı oyunda sevinebilmeyi başaramıyor muyuz artık! Galiba işlevini kaybetti mendil. Vedalaşmak için mendile ihtiyacımız yok. Hatta karşı karşıya gelmeye. Tuşlardan sıçrayan birkaç kelimeye mahkûmuz.
Hiçbir şey değişmedi, bu sabah da Süleymaniye’de “gökte kanad, yerde ayak sesleri” vardı. Kabrin nur olsun Yahya Kemal, yine “gönlü bir, imanı bir insan yığını” varlığını keşfetti bu sabah. Hiçbir şey değişmedi Âkif, ufuklar güleç, vakit neşeliydi, ne demiştin o kasvet günlerinde bile, “Âfâk bütün hande, cihan başka cihandır;/ Bayram ne kadar hoş, ne şetâretli zamandır!” Bir merhemden söz ediyordun belli ki perdeleyen acıları dört gün. Dört derin soluk bağışlayan, yeni elemlere dayanmak için.
Çok şey değişti, biz artık hakikati tanımamış insanlar olamayız. Yoldan bir taşı kaldırarak başlayabiliriz mesela bayrama. Tanımadığımız kimselere selam verebiliriz caddede yürürken. Anne ve babamız yaşıyorsa eğer, “Yaşasın anne ve babamız!” diye koşabiliriz evlerine. Makbuzlar yerine bir kurbanın başını okşayabiliriz. Kurban gördüğü için travma yaşamayan çocuklardık biz.
Hiçbir şey değişmedi, bayram tekbirlerle çınlattı semayı bu sabah. Itrî’nin saltanatlı bestesi yine ürpertti tenleri, Allah’ın büyüklüğünü gözeneklerine zerk ederek. Tek bir cümleyle kuşatıldı evren. Tek bir cümleyle teslim oldu insanlık. Tek bir cümleyle sırlandı ayna. Tek bir cümleyle düştü nur sırlı camın üstüne. Tek bir cümleyle çıktı şer katarı raydan. Tek bir cümleyle oturdu yerküre yörüngesine. Tek bir cümleyle melekler evlerimize girdi. Tek bir cümleyle kovuldu İblis şehirden.
Birazdan elinizi öpmek için yürümeye başlayacak. El öpmek için yürüyen bayram çocuğunun adımlarına bakın. Cüzdanınızda kâğıt paralar kıpır kıpır. Bir çocuğun kalbini kıpırdatmak için sabırsızlanıyorlar. Yok, yok bu kadar yetmez. Biraz daha büyüğünü seçin banknotun. Daha büyük bir sevinç için daha büyük bir banknot. Bu çocuk sizsiniz! Kendinize doğru yürüyorsunuz. Yalnız elinizi öptürmeyin, elinden tutup parka götürün bu çocuğu. Salıncakla gökyüzüne fırlatın, bir yıldızı daha olsun gökyüzünün.