ALLAH’A KARŞI DOĞRU OLMAK
OkLogo

ALLAH’A KARŞI DOĞRU OLMAK

Mustafa Mehmetoğlu


Kur’an-ı Kerim, insanları en yüce maksada ulaştıracak olan ahlaki erdemleri insanlığa sunmuş, her ne olursa olsun inananların imandan, adaletten, hak ve hukuktan, takva ve iyilikten, tefekkür ve tezekkürden, sabır ve doğruluktan ayrılmamalarını salık vermiştir. Kur’an’da övülen, emredilen ve Müslümanların sıfatı olarak kabul edilen kavramlardan biri de doğruluk, doğru olmak, doğru sözlü olmak anlamlarındaki sıdk ve sadakattir. Doğruluğun önemi Resulüllah (s.a.s.) tarafından şu şekilde açıklanmıştır:

“Doğruluktan ayrılmayın. Çünkü doğruluk (insanı) iyiliğe, iyilik de cennete götürür. Kişi devamlı doğru söyler ve doğruluktan ayrılmazsa Allah katında "doğru/sıddîk" olarak tescillenir. Yalandan sakının! Çünkü yalan (insanı) kötülüğe, kötülük de cehenneme götürür. Kişi devamlı yalan söyler, yalan peşinde koşarsa Allah katında "yalancı/kezzâb" olarak tescillenir.” (Müslim, Birr, 105) Allah katında "doğru/sıddîk" olarak tescillenenler ise Kur’an’da kendilerine nimet verilen gruplar içerisinde peygamberlerden hemen sonra zikredilmektedir (Nisâ, 4/69).

Kur’an-ı Kerim, sadece doğruyu emretmez bunun yanında takva sahiplerinin yer alması gereken asıl yerin doğruların yanı olduğunu da açıkça bildirir: “Ey iman edenler! Allah’a karşı gelmekten sakının ve doğrularla beraber olun.” (Tevbe 9/119) Yine doğrunun ve doğruluğun zıddı olan yalan ve yalancılık dinimizce yasaklanmış; yalan, münafıklığın en belirgin alameti olarak gösterilmiş (Buhârî, Îmân, 24; Müslim, Îmân, 107-108) ve kişinin her duyduğunu söylemesinin ona yalan olarak yeteceği bildirilmiştir (Ebû Dâvûd, Edeb, 80).

Cenneti kazanmanın yolu ise doğruluktan geçmektedir. Allah Resulü (s.a.s.): “Siz bana altı şeyi garanti edin, ben de size cenneti garanti edeyim.” buyurmuş ve ilk sırada, “Konuştuğunuz zaman doğru söyleyin.” ilkesini zikretmiştir (İbn Hanbel, V, 323). Bütün bu bilgiler, İslam’da doğruluğun önemini göstermekle birlikte yalancılık vasfı ile Müslümanlığın ve imanın bağdaşmayacağını ortaya koymaktadır..

Müslüman'a doğru olmak yaraşır. Bu doğruluğun meydana getireceği bazı sonuçlar, kişinin kendi aleyhine cereyan edecek olsa veya herhangi bir menfaatinin kaybına sebebiyet verecek olsa da durum aynıdır. Unutulmamalıdır ki bir Müslüman için toplum içerisinde sahip olması gereken en önemli vasıflardan biri güvenilir olmaktır. Güvenilir olmanın yolu da doğru ve dürüst olmaktan geçer. Hz. Peygamber’in (s.a.s.) nübüvvetten önceki değerinin en temel sebebi, doğruluğundan ve dürüstlüğünden kaynaklanan güvenilir olma sıfatıydı. Müslümanlar için ahlakı en büyük örnek olarak sunulan “el-Emîn” bir Peygamberin ümmetinin, doğruluktan ayrılması ve uzaklaşması düşünülemez.

Doğruluk, denince akla ilk olarak insanlara karşı konuşurken söze yalan karıştırmama gibi bir mana gelse de Kur’an-ı Kerim’de doğruluğa karşılık olarak gelen sıdk kavramının kullanımı bu anlamın ötesinde çok daha büyük ve geniş bir mana taşımaktadır ki bu, Allah’a karşı doğru olmak demektir. Türkçe anlam açısından Allah’a karşı doğru olmak, kişinin yönünü, kıblesini, yolunu ve istikametini Allah’a (c.c.) çevirmesi demektir. Ancak Kur’an ayetlerindeki manasıyla Allah’a karşı doğru olmaktan kasıt, Allah’a imanın ve bağlılığın tüm gereklerini yerine getirmek, elest bezminde verilen sözü doğrulamak, O’nun emir ve yasaklarına riayet etmek demektir. Nitekim Allah yolunda cihat edenler ve bu uğurda canını ortaya koyan şehitler Allah’a verdikleri söze sadık kalanlar olarak nitelenmiştir: “Mü’minlerden öyle adamlar vardır ki, Allah’a verdikleri söze sâdık kaldılar.”(Ahzâb, 33/23)

Açıklamasını yaptığımız ayet-i kerimede doğruluk vurgusunu öne çıkarttık. Ancak ayette yer alan iman, amel ve ahlaka dair her bir vurgu, doğruluğun sözde değil özde olmasını, müminlerle bütünleşmesini, Allah’ın huzuruna erdemli, takvalı ve doğru olarak çıkabilmenin çaba, emek, gayret ve özveri gerektirdiğini göstermektedir. Bu ayetten de anlaşılacağı üzere Allah katında “doğru” sayılabilmek ve onun huzuruna “doğrulardan” olarak çıkabilmek için erdemli, takvalı ve iyi olmak, inanç esaslarına iman etmek, muhtaçlara yardımda bulunmak, namazı kılıp zekâtı vermek, verdiği tüm sözleri yerine getirmek ve zorluklara karşı sabırlı olmak gereklidir. Bütün bu ilkelere riayet eden ve sıdk ile yerine getiren kimse ahirette büyük bir mükâfata erişeceğini bilmelidir. “Allah şöyle buyurur: “Bugün doğrulara doğruluklarının fayda vereceği gündür. Onlar için, ebedî kalacakları ve altından ırmaklar akan cennetler vardır. Allah onlardan hoşnuttur, onlar da O’nun rızasını kazanmaktan ötürü mutludurlar. İşte büyük kurtuluş budur.” (Mâide, 5/119)


Mustafa Mehmetoğlu