ÂL-İ İBRAHİM’İN GAYRETLİ KADINI: HZ. HACER
OkLogo

ÂL-İ İBRAHİM’İN GAYRETLİ KADINI: HZ. HACER

Elif Özel


Al-i İbrahim’in (Hz. İbrahim ailesi) çok gayretli ve bir o kadar da mütevekkil ferdi… Bıçak karşısında tavrını bozmayan ve “Emrolunduğun şeyi yap babacığım! İnşallah beni sabredenlerden bulacaksın.” (Sâffât, 37/102) diyen Hz. İsmail’i yetiştiren anne: Hz. Hacer.

Kur’an da övülen ve örnek gösterilen seçilmiş İbrahim ailesinin güzide ferdidir Hz. Hacer. “Şüphesiz Allah, Âdem’i, Nuh’u, İbrahim ailesini ve İmran ailesini birbirinden gelmiş birer nesil olarak seçip âlemlere üstün kıldı.”

(Al-i İmran, 3/33-34) Ayet-i kerimede âlemlere üstün kılınmadan bahsediliyor, bununla birlikte Kur’an’dan öğrendiğimiz bir şey var ki o da peygamber eşi ve çocuğu da olsa, kendi ameli iyi olmadıkça kurtuluşa eremeyeceğidir. “Allah, inkâr edenlere, Nûh'un karısı ile Lût'un karısını örnek gösterdi. Bu ikisi, kullarımızdan iki salih kişinin nikâhları altında bulunuyorlardı. Derken onlara hainlik ettiler de kocaları, Allah'ın azabından hiçbir şeyi onlardan savamadı. Onlara, ‘Haydi, ateşe girenlerle beraber siz de girin!’ denildi.” (Tahrîm, 66/10) ayeti bu gerçeğin şüphe götürmez kanıtıdır. Çünkü insanın değeri, kendi niyet ve ameline, gayret ve ihlasına bağlıdır. Kimliğini ve kişiliğini insanın kendisi belirler. Bununla birlikte bütün peygamberler ümmetlerini tevhit ve selamet dini olan İslam’a davet ettikleri gibi kendi aile fertlerinin her biriyle de ayrıca ilgilenmişlerdir. Nitekim Yüce Allah’ın: “Ey iman edenler! Kendinizi ve ailenizi yakıtı insanlar ve taşlar olan ateşten koruyun.” (Tahrîm,66/6) emri, her mümine aynı derecede hitap etmektedir.

Peygamberlerin aile fertlerinin salihlerden olması için gösterdikleri çabaya ek olarak bir de dualarını okuyoruz Kur’an’da. İbrahim (a.s.), evlat isterken dua ediyordu. Evladını ve eşini başka bir bölgeye yerleştirirken yine onların dünya ve ahiret selametleri için dua ediyordu. "Rabbimiz! Ben çocuklarımdan bazısını, senin kutsal evinin (Kâbe'nin) yanında ekin bitmez bir vadiye yerleştirdim. Rabbimiz! Namazı dosdoğru kılmaları için (böyle yaptım). Sen de insanlardan bir kısmının gönüllerini onlara meylettir, onları ürünlerden rızıklandır, umulur ki şükrederler." (İbrâhîm, 14/37)

Hz. Hacer, peygamber olan eşinin dualarına hayatıyla ve gayretiyle “âmin” demişti. Ve yine evladı İsmail’i (a.s.) de kabul olan duanın şükrü istikametinde eğitiyordu. Onun babası, ateşlere atılırken dahi Rabbine olan tevekkül ve teslimiyetinde zerre değişim olmayan Hz. İbrahim; annesi de ıssız çöllere bırakıldığında: “Neden ben?” sorusunu sormayan Hz. Hacer’di. Yapılan dualar ise hep aynı hassasiyetin terennümüydü: “Rabbim! Bu şehri güvenli kıl, beni ve çocuklarımı putlara tapmaktan uzak tut.” (İbrâhîm, 14/35) "Rabbim! Beni namaza devam eden bir kimse eyle. Soyumdan da böyle kimseler yarat. Rabbimiz! Duamı kabul eyle. Rabbimiz! Hesap görülecek günde, beni, ana-babamı ve inananları bağışla." (İbrâhîm, 14/40-4)

Dört bin yıldır devam eden bir yolculuğun takip edilen ayak izidir Hz. Hacer. Öyle bir iz ki dünyanın bütün gürültüsünü, teslimiyetin sükûnetinde susturacak kadar asil. Kimdir Hz. Hacer? İlk kadın muhacir. Her şeyden önce Allah’ın sonsuz merhametine hicret eden. “Ey İbrahim bunu yapmanı sana Allah mı emretti?” diye sorup “evet” cevabını alınca, Allah’ın (c.c.) kendisi için seçmiş olduğunu başına taç eden bir muhacir… Bir siyahi… Bir kadın…

Durduğu yer, yürüdüğü yer hatta defnedildiği yer binlerce yıldır unutulmadığı gibi sa’y ettiği, hem anne hem kul olduğunu tekrar tekrar ispat ettiği Safa-Merve arasındaki tevekkülü; apaçık bir ayetti bize: “Şüphesiz Safa ve Merve Allah’ın nişanelerindendir.” (Bakara, 2/158)

Dünyanın bu sağır eden gürültüsü hız kesmeden devam ederken ekin bitmeyen o topraklarda İsmail’iyle bir anne sessizce medeniyetin tohumlarını ekiyordu, hâlinden hiç şikâyet etmeden. Demişti ya: “Bizi Allah zayi etmez, biz O’na teslim oluruz.” İsmail ile taçlanan bir teslimiyetti onunkisi.

“Biz O Allah’a kurban oluruz!” diyen bir annenin oğlu tereddütsüz kurban olmayı kabul ederdi ancak.

Hacer… İlk olarak Hz. İbrahim’in evine başladı yolculuğu. Ardından Allah’ın emriyle vardığı yer, “Allah’ın işaretlerindendir.” diye Kelamullah’ta yüceltilince anladık ki değerli olanı belirleyen şey, Allah’ın kıymet vermesidir. O Allah ki memleketlere sığamayan Hacer kulunu, “Beytim” dediği evine yerleştirmişti.

Mübarek kılınan İbrahim ailesinin hanımefendisidir Hz. Hacer. Onun duruşu örnek olacaktı tüm annelere ve âlemlere. Koşuşu bir rüknü olacaktı İslam’ın beş temel esasından biri olan hac ibadetine. Ve sessiz hicreti yol gösterecekti asırlar öncesinden bugünün muhacir annelerine. Evlatlarına güvenli bir yer bulmak için yola düşen Meryemlere, Suriyeli, Afganlı her mümin kadına. Çocuk doğurmak, onu terbiye etmek, en önemlisi de zararlı kişi ve fikirlerden korumak kolay değildir. Bütün ebeveynler için her dönemde zor olmuştur. Bu sebeple her annenin evladının selameti için sa’y ve gayreti Hz. Hacer’le benzer olmuştur. Ve günümüzde anneler, Hz. İsmail’in ahlakında çocuk yetiştirmek için belki de her zamankinden daha fazla gayret etmelidirler.

Hacer, evladının ihtiyacı olan suyu bulmak için çabalıyordu. “Kader gayrete tabidir.” bunu biliyordu. Oturduğu yerde “su, su!” demekle geçmezdi susuzluk, ona düşen aramaktı. Bulmak nasipti. Bulduracak olan Allah (c.c.) idi. Safa ve Merve tepecikleri arasında koşarken endişeliydi anne Hacer. Çocuğunu göz ucuyla kontrol ediyordu. İsmail (a.s.) ona Allah’ın emanetiydi.

Hacer suyu aradı, nihayet zemzemi oğlunun ayağının dibinde buldu. İşte o an sudan daha fazla susuzluğu gideren hakikatleri gördü:

Emanet, yoldan ayrı değildir, yolun kendisidir; İsmail’ini düşünürken teslimiyeti terk etmeyen Hacer’in adımında…

Tevekkül ile sabır, kesin sonuç verir; Allah kendisine iltica edene mutlaka cevap verir.

Sa’y, İbrahim (a.s.) ailesinin ayak izinden öğrenilen bir yürüyüş ki çabayla harmanlanmış kulluk olmadan dünya yolculuğunun anlamı yok…

Velhasıl dünya hayatının özetini öğretiyordu bize Hz. Hacer: Allah’a teslim ol, emanete sahip çık (verdiğin söz, evladın, eşin, yuvan, işin, hayatın, kendin…) tevekkül ile çabalamaya devam et. Aradığını, ihtiyacın olanı bulacaksın.

“Bu ıssız çölde ben ve İsmail’den başkası yok ki!” demeden sa’yine devam ederek dünyanın en güzel yolculuğunun ilk adımlarını atan Hz. Hacer o cevabı gördü ve 4000 yıl öncesinden bize seslendi: Allah’ın verdiği her yük/sorumluluk kutsaldır. Susuz kalmak da yorulmak da kutsaldır. Çünkü o “yol” kutsaldır. İşte bu yolculukta ne kadar aciz görseler de seni, ne kadar ağır olsa da omzundaki emanet yükü, vardığın yer ne kadar çorak olsa da, kimse seni duymuyor, anlamıyor olsa da, yoldan da, yolu yaratandan da vazgeçme! Allah’ın rahman isminden de ümidini kesme!

Sen ey Allah’ın kulu! Rahmetin seni kuşatmasını istiyorsan Hz. Hacer’in ayak izinden yürü, şüphesiz Allah seni zayi etmeyecektir.


Elif Özel