CAMİ CEMAATİ OLARAK KADINLAR
OkLogo

CAMİ CEMAATİ OLARAK KADINLAR

Dr. Ayşe Gültekin


“Bazen kıraati uzatma niyetiyle namaza başlıyorum da bir çocuğun ağlayışını duyunca annesinin onun ağlamasıyla ne çok tedirgin olduğunu bildiğimden namazımı hafif kıldırıyorum.”

(Buhari, Ezân, 65)

Mescid-i Nebevi’yi inşa ettirmek, Hz. Peygamber’in (s.a.s.) Medine’ye hicret edince yaptığı ilk işlerden biriydi. Mescit, sadece namaz kıldırılan bir yer olmakla kalmamış; devlet işlerinin görüşüldüğü parlamento binası, adli davaların karara bağlandığı mahkeme salonu, savaş durumlarında karargâh ve hastane olarak sosyal hayatın merkezini oluşturmuştu. Kendilerini ilim öğrenmeye vakfeden suffe ashabının Mescid-i Nebevi’de kalması, mescidi yatılı bir eğitim kurumu hâline getirmişti. Vakit namazlarını Hz. Peygamber’in (s.a.s.) imamlığında kılan Müslümanlar, namaz sonrası Hz. Peygamber’in vaaz ve nasihatlerini dinliyorlar, emirleri ve yasakları, helalleri ve haramları, sorumluluklarını, farz kılınan ibadetleri nasıl yerine getireceklerini ondan öğreniyorlardı. Bu konuda kadınlar ve erkekler arasında bir ayrım söz konusu değildi. Mescid-i Nebevi’nin müdavimleri arasında kadınların da bulunması, hem Hz. Peygamber’in (s.a.s.) imamlığında namaz kılmak hem onun sözünden sohbetinden faydalanmak için kadınların rahatlıkla mescide gidip gelmeleri, eğitim öğretim faaliyetlerinden erkekler kadar kadınların da faydalandığını ortaya koymaktadır.

Hz. Âişe’nin (r.anhâ) gözde öğrencilerinden Amrâ binti Abdirrahmân’ın kız kardeşinin ve Resulüllah’ın komşusu Ümmü Hişâm binti Hârise’nin (r.anhâ) Kâf suresini cuma günleri minberde okuyan Hz. Peygamber’in (s.a.s.) ağzından dinleyerek ezberlediklerini söylemeleri (Müslim, Cum‘a, 50-52) kadınların cuma namazına da iştirak ettiklerini göstermektedir. Hz. Peygamber (s.a.s.), bu vakit namazlara ilaveten bütün kadınları bayram namazlarına katılmaya davet etmiş (Buhari, Ideyn, 12) hatta geceleyin mescide gitmek isteyen kadınlara da izin verilmesini istemişti. (Buhari, Ezân, 162) Hz. Âişe’nin. “Resulüllah sabah namazını kıldırdığı zaman mümin kadınlar örtülerini örterek orada hazır bulunur, daha sonra da evlerine dönerlerdi. Hava karanlık olduğu için onları kimse tanıyamazdı.” (Buhari, Salât, 13.) şeklindeki sözleri, kadınların sabah namazlarına yoğun bir şekilde katılarak bu çağrıya uyduklarını ortaya koymaktadır.

Kadınları cemaatle namaz kılmaya teşvik eden Hz. Peygamber (s.a.s.), kadınların rahat etmesi için her türlü önlemi de alıyordu. Kadınların mescide rahatça girip çıkabilmeleri için sadece onların girip çıkabilecekleri özel bir kapı açtırmayı düşünmesi (Ebû Dâvûd, Salât, 17), erkeklerin önde kadınların da arkada saf tutmalarının daha hayırlı olduğunu belirten ifadeleri (Abdürrezzâk, Musannef, III,148), cemaatle kılınan namaz sonrasında Resulüllah (s.a.s.) ve ashabın, kadınların rahatça namazdan çıkmalarını temin etmek için oturarak beklemeleri (Buhari, Ezân, 163, 164) alınan tedbirlerden bazılarıdır. Allah Resulü’nün (s.a.s.), “Bazen kıraati uzatma niyetiyle namaza başlıyorum da bir çocuğun ağlayışını duyunca annesinin onun ağlamasıyla ne çok tedirgin olduğunu bildiğimden namazımı hafif kıldırıyorum.” (Buhari, Ezân, 65.) demesinden, yavrusu ağlarken namaz kılan annenin ruh hâlini anladığını ve ihtiyaca yönelik bir çözüm geliştirdiğini görüyoruz.

Hz. Peygamber (s.a.s.) devrinde rahatlıkla mescide giden kadınlar, dört halife döneminde de cemaate katılmışlar ve bu konuda herhangi bir engellemeyle karşılaşmamışlar. Ancak zamanla kadınların camiye gelmesi yadırganır hâle gelmiştir. Bugün bile bazı camilerimizde kadınların namaz kılması için ayrılan yerlerin, izbe odalar, ışıksız bodrum katları, her türlü kullanılmayan eşyanın da bulunduğu depolar olması bunu hissettirmektedir.

Hz. Zekeriya (a.s.), mabet hizmetine adanan Hz. Meryem’i, küçük yaşta oraya yerleşmesine karşı çıkan din adamlarına karşı nasıl koruduysa (Âl-i İmrân, 3/37) Hz. Peygamber de kadınları, mescide gitmelerine engel olmak isteyen eşlerine, babalarına, kardeşlerine karşı korumuş ve kadınların mabetle ilişkisinin kesilmesine gönlü razı olmamıştır. Bugün hepimiz camilerin cemaatsiz kalmasından, cemaati oluşturan kişilerin genellikle yaşlı kimseler olmasından şikâyet ediyoruz. Camileri şenlendirmenin yolu, camileri sadece erkeklerin değil, kadın, çocuk ve gençlerin de rahatlıkla girip çıkabilecekleri merkezler hâline getirmekten geçiyor. Bunu sağlamak için öncelikle doğru bilgi sahibi olmalı; Hz. Peygamber (s.a.s.) zamanında kadınların sosyal hayatın içinde yer aldığını, camilere kadınların ve çocukların hiçbir kınamayla karşılaşmadan, rahatlıkla huzur ve güven içerisinde girebildiklerini, cemaatle kılınan namaza katılıp cami hizmetlerinin tamamından erkekler gibi faydalandıklarını öğrenmeli ve öğretmeliyiz. Geçmişte hanıyla, hamamıyla, iş yerlerine şehrin tam ortasında bulunan, hayatın içinde ve etrafında aktığı camilerimize benzer camiler inşa etmeliyiz. Camilerimiz sadece namaz kılınabilecek yerler olarak tasarlanmamalı, içlerinde yer alan konferans salonu, eğitim öğretim derslikleri, bilgisayar salonları, kütüphaneleri vb. ile her türlü dinî, sosyal ve kültürel aktivitenin yapılabileceği mekânlar olmalı. Bu mekânlardan kadınlar ve çocuklar da azami derecede faydalanmalıdır.

Din görevlilerimiz, camilerini fiziki yönden güzelleştirmeye çalıştıkları gibi cemaatini artırmaya, kadınları, gençleri ve çocukları da cemaate dâhil etmeye yönelik faaliyetlerde bulunmalı ve bu cemaatin ihtiyaçlarını göz önünde bulundurarak çözümler üretmeyi de kendilerine görev addetmelidirler. Kadınların camiye daha çok gelmesini sağlamak manevi hayatımıza dinamizm kazandıracak, cami odaklı faaliyetlerle eğitilen anneler, toplumun değişmesine de öncülük edeceklerdir.


Dr. Ayşe Gültekin