OkLogo

Prof. Dr. Sadettin ÖKTEN ile Söyleşi

Mahir Kılınç

Gecenin bitmeye yüz tuttuğu andan beridir,
Duyulan gökte kanat, yerde ayak sesleridir.
Bir geliş var!.. Ne mübârek, ne garîb âlem bu!..
Hava boydan boya binlerce hayâletle dolu...
Yahya Kemal’in bu dizelerle anlattığı bayramın sizin gönül dünyanızdaki yerini ve sizde uyandırdığı duyguları anlatır mısınız?
Yukarıdaki mısralar Yahya Kemal Bey’in “Süleymaniye’de Bayram Sabahı” adlı şiirinden alınmış mısralardır. Bu mısraları o şiir içindeki bayram tanımı ve kavramına dayanarak yorumlamaya çalışalım. “Süleymaniye’de Bayram Sabahı” şiiri Süleymaniye Külliyesi’nin ihtişamına yakışır bir edebiyat abidesidir. Yahya Kemal Bey, bu şiiriyle Süleymaniye Külliyesi’ni ve orada mücessem hâle gelen İslam medeniyet tasavvuruna ait hayat tarzını edebiyata âdeta nakşetmiştir. Aldığınız mısralara gelince; birinci mısrada bir seher vaktinden söz ediliyor. İslam medeniyet tasavvurunda seher vakti çok kıymetli bir demdir. Eskilerin tabiri ile o vakitte arifler çarşısı kurulmaktadır. Bu çarşıda manevi alışveriş olur. İlahi neşe ve hikmetten nasipdar olmak isteyen insan, özellikle bayram sabahları seher vaktini kaçırmamalıdır. Bu vakitte büyük mabede gelen insanlar olduğu gibi bu mabedi dolduran manevi varlıklar ve ruhlar da mevcuttur. İnsanlarla melekler ve ruhlar bir bütün olarak seher vaktinden ve bu vaktin feyzinden istifade etmek isterler. İslam medeniyet tasavvuruna mensup insan şehadet âlemini algıladığı gibi, hatta ondan daha da kuvvetli bir şekilde, gayb âlemine de inanır ve bu âlemi sezer. Bu sezgi neticesinde cami harimindeki cemaati gördüğü gibi caminin iç hacmini dolduran maneviyatı da ruhunun derinliklerinde hisseder. Bayram sabahları, bu ulvi ve diriltici hissiyatı duymak ve onunla ruhu yükseltip kalbi arındırmak için çok mühim bir fırsattır. Kısacası beşeriyete verilen ilahi bir nimet ve lütuftur bu vakitler.

Bayram af günüdür, barış günüdür
Bayramlar rahmete giriş günüdür
Bayram, Hak menzile varış günüdür
Gönlümü verdiğim bayramlar hani?
Bu dizelerin sahibi Abdurrahim Karakoç gibi pek çok kimsede geçmiş bayramlara bir özlem vardır. Siz de geçmiş bayramlara bir özlem duyar mısınız ve neden?
Abdurrahim Karakoç Bey, burada bir bayram tasviri yapıyor. Sonra şiirdeki lezzeti bozmaksızın gönlünü verdiği, tasvir etmiş olduğu bu bayramların uzakta kaldığını, onlara erişilmediğini ifade ediyor. Bayram af günüdür, barış günüdür, diyor. İnsanlar bayram günü birbirlerine karşı mahviyetkâr ve mütevazı olmalıdır ki Allah onları affı mağfiret eylesin. Bayram rahmete giriş vesilesidir. Allah’ın merhameti sonsuzdur ama kulun nefsi bu sonsuz merhamet karşısında ne durumdadır? Zekai Dede’nin bir ilahisinde “Sen etmez isen bizleri, kim affeder Allah’ım?” mısrası geçer. Merhamete sığınan insanları merhametle karşılamak lazım. Allah’ın vasi’ ve bütün kâinatı kuşatan merhametini akılda tutarak hususen bayramlarda affedici ve müşfik olmak gerekiyor. Böyle yapıldığı zaman Hakk’ın işaret buyurduğu menzile doğru yönlenmiş olacağız. Belki o zaman gönlümüzü verdiğimiz bayramları yaşamak nasip olur inşallah.
“Bayramda gelir yâda ne hoş hâtıralar ki:
Bin ömre verilmez, o kadar kadri girandır.”
der Mehmet Âkif Ersoy. Âkif’in bu sözlerinden hareketle bayramların sizin yâdınızda bıraktığı kadr-i giran hatırayı bizimle paylaşabilir misiniz?
Akif Bey merhum, geçmiş bayramlarda ne kadar hoş hatırların yaşandığına işaret ediyor ve bu hatıralara bedel olarak bin ömür bile yetmez, diyor. Burada sanki şairin hayat hikâyesinin bayramlar üzerinden edibane bir şekilde ifade edildiğini görüyoruz. Bu hikâye Dersaadet’te, Fatih semtinde İslam medeniyet tasavvurunun kemali ile yaşandığı bir dönemde başlar. Şüphesiz o dönemde ve o muhitte bayramlar layıkı ile idrak ve tes’id edilmekteydi. Akif Bey’in hayatı İslam medeniyet tasavvuru açısından çok dramatik safhalar arz ediyor. Bu beytinde de şair, eski bayramlara olan hasretini bu dramatik hayat macerası üzerinden ifade etmiştir. O dönemde yaşayan bir başka şair, “Âti ortaya çıkınca mazi silinmeli” der. Bu kimlik reddini Akif Bey asla kabul etmemiştir. Bu kabul etmeyişle o, hayatının olgun döneminde bir hasret ve hicran şairi olmuştur. Bütün varlığı ile İslam medeniyet tasavvurunun yaşandığı hayatı özlemekte ve o hayatı yeniden kurmak istikametinde coşkulu ve sarsılmaz bir gayret ve azim göstermektedir.

Son olarak Hocam, nice bayramlar yaşamış nice hatıralar biriktirmiş bir büyüğümüz olarak bayram hakkında bizlere hangi tavsiyelerde bulunursunuz?
Ülkemizde yaşadığımız şu dönemde modernitenin kurguladığı hayat tarzı, geniş kitleler üzerine bütün ağırlığı ile yaslanmış durumdadır. Kitleler modernitenin sunduğu ve bedensel hazlara hitap eden imkânlar ile meşguldürler. Çoğu kez de bu imkânları kullanarak mutlu olduklarını zannediyorlar. Aynı zamanda modernitenin sunduğu bu imkânlarla birlikte İslam medeniyet tasavvurunun öngördüğü hayat tarzını ve buradan doğan mutluluğu yaşayabileceklerini zannediyorlar ancak bu mümkün değildir. Çünkü modernitenin ve İslam medeniyet tasavvurunun değerler sistemini oluşturan temel kabulleri farklıdır. Kısaca söylenirse modernite bedene, İslam medeniyet tasavvuru ise kalbe ve ruha hitap eder. Bedensel tatmin ve hazlar ise kalbin ve ruhun açlığını ve de susuzluğunu tatmin edemez. Modernite kalbin sesini bastırmak, ruhun seyranını engellemek ister. Bunun için bireye kendi kendisi ile baş başa kalacak hiçbir vakit bırakmaz. Sözün özünü söylemek gerekirse modernitenin bu savletine karşı elindeki silahı almak gerekiyor. Bunun da yolu onun doldurduğu ve hızlandırdığı hayatta bazı zamanları boşaltmak ve bazı dönemleri yavaşlatmaktan geçer. Bayram böyle bir boşaltma ve yavaşlama dönemi için fevkalade uygun bir vakittir. Modernitenin size sunduğu senaryoları ve bunların size aktarımını en azından bayram günleri için terk ediniz. O boşluğu ve yavaşlamayı bayramın feyzi ile doldurmaya gayret edelim inşallah. O zaman gerçek bayramı idrak etmiş olacağız.

Mahir Kılınç