OkLogo

BAYRAM: BİR NEŞE İMKÂNI

Selahattin Yusuf

Epeyi bir zamandır üzerinde duruyorum. Hasbelkader gözlemleyebildiğim bir hayati noksan üzerinde kafa yoruyorum. “Neşe” kelimesini kavramsal bir değer taşıyormuş gibi alıyorum ve onun üzerinden bazı şeyleri elimden geldiği kadarıyla, kendimce anlatmaya çalışıyorum.

Şunu söylüyorum: Kendi kendine yeterli bir neşe, bütün düşünme ve inanma biçimlerinin sürdürülebilirliği için en nazik noktalardan biridir. Genellikle gözden kaçar ama böyledir bu. Çünkü bütün düşünme/inanma biçimleri, dünyevileşme hâlleriyle (diyelim ki ideolojileriyle) kaçınılmaz olarak toplumsallaşırlar. Kaçınılmaz biçimde kuvveden fiile çıkarlar. Fiile çıktıkları -toplumsallaştıkları- noktada ise insanileşir ve hayatiyetlerini devam ettirebilmeleri için var oldukları o toplumsallık içinde, kendi insani beslenme kaynaklarını oluştururlar. Bunu bir ağacın köklerinin, toprağın derinliklerinde sülük dallarıyla toprağa yapışması, toprağın içindeki minerallere tutunması gibi algılayabiliriz.

Şimdi geri dönelim ve metaforu tamamlayalım. Bizim -büyük harfle- Geleneğimizin, toprağın altındaki kılcal damarları, milletimizin ruh toprağına tutunmuştur aslında. O büyük tecrübeye tutunmuştur. Bunu bazı yazarlar daha önce “Anadolu irrasyonalitesi” gibi tabirlerle de anlatmışlardı. Doğrudur. Benim söylemeye çalıştığım şey şu. Toprağın derinliklerindeki besini emen Gelenek ağacımızın hayatiyeti için, o toprağı da beslememiz gerekmektedir. Buna işte kısaca “neşe” diyorum.

“Kendi kendine yeterli neşe” toplumun ve geleneğin hem bugününü hem de geleceğini besler. Herhangi bir düşüncenin/inancın toplumsallığın içine kök salmış biçimde hayatını sürdürebilmesi, kendinden emin bir neşe ile olabilir ancak. Kendinden emin ve kendi kendine yeterli. Burada bir yanlış anlaşılma olmasın: Bizim kadim neşemiz, neşelenme biçimimiz, hüznü dışlamaz; tam tersine, onu içerir. Hüzün olmadan neşe kof, yalın kat ve ömürsüzdür. Sürekliliği değil; süreksizliği (yani endişeyi ve umutsuzluğu) ifade eder.

Biraz somutlaştırırsak insanların bir araya gelme biçimleri, bu bakımdan tarifsiz bir imkândır. Neşeyi sürekli kılan şey budur. Ama bir farkla. Bir araya gelme biçimleri de vardır. Bazıları, sürelidir, sunidir. Suni biçimde bir araya gelmek, bir yakın ve somut amaç etrafında buluşmak, asık suratla, tedirgin ve kendinden emin olmayan bir “bir aradalık” neşeyi dışlar.

Neşe ancak kendiliğindenlikle, kadimlikle ve güncel/maddi bir karşılığı olmadan bir araya gelindiğinde, mucizevi biçimde zuhur eder. Bütün bunlarla, tabir yerindeyse “teknik” anlamda “bayram”ı tarif etmiş oluyorum. Bütün gönüllerin vahdetini ilham eden bayramımız kutlu olsun.


Selahattin Yusuf