OkLogo

DİNİ TAHRİP HAREKETİ OLARAK FETÖ

Dr. Mehmet Nur Akdoğan

İslam, Yüce Allah tarafından Hz. Peygamber’e (s.a.s.) gönderilen son dindir. Bu dinin, üzerine bina edildiği üç ana unsuru vardır. Bunlardan ilki inançtır. İman esasları olarak da bilinen bu husus, dinin temelini oluşturan ulûhiyet, nübüvvet, ahiret gibi hakikatleri kapsamaktadır. İkincisi, ibadetlerdir. Bunların özü Yüce Allah tarafından belirlenmiş olmakla birlikte Hz. Peygamber (s.a.s.) tarafından ayrıntıları ve keyfiyeti bildirilmiştir. Üçüncüsü ise kişinin Yüce Allah ve mahlûkatla münasebetlerini düzene koyan ahlaktır. Bu esaslar, birbirinden bağımsız gibi görünse de aslında aralarında güçlü bir bağ vardır. (Ali Bardakoğlu, Yüzleşme, s. 137-138.) Dolayısıyla bunlardan birinin eksik olması, kişinin din binasını harabeye çevirecektir.

Yaklaşık yarım asır süresince din kisvesine bürünüp toplum içerisine fitne fesat tohumları eken FETÖ, 15 Temmuz’daki hain kalkışmayla, milletimizin dinî hassasiyetlerine de darbe indirmiştir. Meşum yapının dinî değerlerimiz ve insanımız üzerinde yaptığı tahribat çok boyutludur. FETÖ, yıllar yılı kendisini bir “dinî hareket”, dahası “cemaat” olarak tanımlamış ve dini kendisi için bir maske olarak kullanmıştır. Bu yolla toplumumuzun İslam’a gösterdiği teveccühü, kendisi için rant kapısı hâline getirmeyi amaçlamıştır.

FETÖ’nün din üzerindeki tahribatını anlamak için bu yapının temel bazı söylem ve eylemlerine daha yakından bakmak isabetli olacaktır.

İtikat alanındaki tahribat
FETÖ lideri, din istismarının en belirgin örneklerini inanç alanında uygulamıştır. Başta Allah inancı olmak üzere Peygamber, melek, gayb konularına yoğunlaşarak bunlar aracılığıyla kendisine kutsiyet kazandırma çabası içine girmiştir. Bir taraftan kurgusal anlatılarla kendisine “seçkinlik” kazandırma gayreti içerisinde olan örgüt lideri, diğer taraftan bağlılarının itaatini perçinleyerek yapı içerisindeki konumunu tahkim etmeye çalışmıştır.
Gülen, İslam’ın temel ilkeleriyle hiçbir şekilde bağdaşmayan iddialarına Hz. Peygamber’le (s.a.s.) hem uykuda hem yakazeten görüşülebileceğini, ondan emir ve talimatlar alınabileceğini ifade ederek yenilerini eklemektedir. Böylece kendisiyle Yüce Allah ve Hz. Peygamber (s.a.s.) arasında gizli bir bağın varlığını ihsas ederek örgüt müntesiplerinin, verilen talimatlara kayıtsız şartsız teslim olmalarını hedeflemektedir. Hz. Peygamber’le ilgili hezeyanlarını daha da ileri götüren Gülen, Hz. Peygamber’i (s.a.s.) bazen -haşa- örgütün müfettişi, bazen örgüt mensupları uyuyunca onların üzerini örten -haşa- bir hizmetkâr gibi tanıtmıştır.

FETÖ’nün inanç alanında yaptığı en büyük tahribatlardan biri de hiç şüphesiz dinler arası diyalog çalışmalarıdır. Örgüt, bu faaliyetler kapsamında, farklı din mensuplarına karşı “hoşgörü”, “diyalog” ve “ılımlı İslam” söylemleri arkasına gizlenerek kelime-i tevhidi tahrife yeltenmiştir. Bu bağlamda başka din mensupları için “Lâ ilâhe illallâh Muhammedün Resûlullâh” cümlelerinin ikinci bölümü olan “Muhammedün Resûlullah” cümlesini ikrar etmeyi zorunlu görmemiştir. Aynı şekilde örgüt, bu söylemlerini destekler nitelikte bir faaliyet olarak kilisede okudukları ezandan “Eşhedu enne Muhammeden Resûlullah” ifadesini çıkarmış ve sözde hoşgörü mesajı vermeye çalışmıştır. Oysaki böyle bir söylem, İslam’ın temeli olan kelime-i tevhidi parçalamaya çalışmak anlamına geldiği gibi kendilerinin de hak ve hakikatten ne kadar uzak olduklarını göstermiştir.
Örgütün en fazla istismar ettiği alanlardan bir diğeri de rüyalardır. Rüya, örgüt içerisinde önemli referanslardandır ve güçlü bir ikna yoludur. Bu vasıtayla örgütün gayrimeşru pek çok işinin yerine getirildiği görülmektedir. Örneğin örgüt, kendi ikbali ve kötü emelleri uğruna rüya yoluyla Hz. Peygamber’in (s.a.s.) “Twitleri ikiye katlayın.” dediğini iddia ederek bağlılarını bu talimata uymaya çağırmıştır. Aynı şekilde örgütün, sınav sorularını çalıp bu yöntemle çeşitli kurumlara adam yerleştirdiği bilinmektedir. Ancak örgüt, bu hırsızlığına bir kılıf uydurmak için sınavlarda çıkacak soruların bütün detaylarıyla rüyada görülebileceğini iddia etmiştir. Oysaki İslam ilim geleneğine göre, peygamberler dışındaki insanların gördüğü rüyalar, bir bilgi kaynağı olmadığı gibi bunlarla amel de edilemez. Çünkü dinde bilginin kaynakları; haber-i sadık, sağlam duyular ve aklıselimdir.

İbadet ve ahkâm alanındaki tahribat
İbadetler, İslam’ın sembolleridir, aynı zamanda Yüce Allah ile kullar arasındaki münasebetin göstergeleridir. İbadetlerin esasına dair genel bazı bilgilere Kur’an-ı Kerim’de yer verilir ancak bunların detaylarını ümmetine aktaran, Hz. Peygamber’dir. Dolayısıyla her halükârda bunların keyfiyeti ve kemiyeti vahyin bildirmesine bağlıdır ve o çerçevede ifa edilir.
FETÖ’nün tahribatı sosyal konulardaki pek çok dinî hükme de sirayet etmiştir. Örneğin, örgüt mensuplarının örgütten ayrılmalarını engellemek ve örgüt aleyhine bir davranışın ortaya çıkmasına mani olmak için örgüt tarafından onlara talak (boşama) konusunda “Şunu yaparsam eşim boş olsun.” şeklinde şart koşulmuştur. Ayrıca hedeflerini gerçekleştirme amacıyla örgüt lideri haramları işlemeye cevaz verme cüretinde bile bulunmuştur. Bu bağlamda FETÖ, bazı kurumların sınav sorularını çalarak kendi bağlılarının başarılı olmalarını sağlamıştır. Böylece kul ve kamu hakkını gerektiren soru hırsızlığını hem meşrulaştırmaya çalışmış hem de bu günaha teşvik etmiştir.
FETÖ’nün ahkâm alanındaki en büyük yıkımlarından biri de tesettür konusunda olmuştur. Örgüt lideri, tesettürün fürûattan olduğunu belirterek nice başörtülü öğrenci ve öğretmenin direncini kırmıştır.
İbadetler ve dinî ahkâm konusunda FETÖ’nün tahribatının temelinde “Hedefe götüren her yol mubahtır.” anlayışı vardır. Öte yandan İslam’ın hükümlerini dinen muteber herhangi bir usul çerçevesinde ele almamaları bu tahribatın bir diğer nedenidir. Ancak unutulmamalıdır ki İslam’a göre fıkhî hükümlerin kaynağı Kur’an ve sünnettir. Bu kaynaklara dayanmayan ya da bunlarla çelişen hükümlerin dinen geçerliliği yoktur.

Ahlak alanındaki tahribat
İslam, insanların inanç ve ibadet hayatı için ilkeler koyduğu gibi bireyin ve toplumun hayatını tanzim eden ahlaki ilkeler de koymuştur. İslam’ın, güzel ahlakı toplumda hâkim kılmaya yönelik emirlerine rağmen FETÖ, bütün ahlaki değerleri çiğnemiştir. Toplumda her daim varlığı aranan eşitlik, dürüstlük, güvenilirlik, adalet, kardeşlik gibi meziyetleri ayaklar altına almıştır.
FETÖ’nün sergilemiş olduğu hak ihlalleri, soru hırsızlığı, yalan, iftira, insanların gizli hâllerinin araştırılması (tecessüs), hiç şüphesiz Müslümanlara duyulan güveni zedelemiştir. Oysaki mümin, insanların güven duyduğu kimsedir. Nitekim Peygamberimiz’in (s.a.s.) en önemli vasıflarından biri el-Emin (Güvenilir) oluşuydu. İslam’ın bu hassasiyetine rağmen örgüt, dünyevi çıkarlar uğruna insanların güven duygusunu yerle yeksan etmiştir.
Öte yandan örgüt, yaptığı gayrimeşru işler için tedbir ve kitmanilik adı altında takıyyeyi kendisine düstur edinmiştir. Aslında örgüt mensuplarının bu kapsamda sergiledikleri davranışlar yalan ve aldatmadan başka bir şey değildir. Özellikle devletin önemli kurumlarında bulunan örgüt mensupları kendilerini gizlemek adına haramları işlemekten çekinmemişlerdir. Takıyye kapsamında yaptıkları faaliyetler arasında örgütün kadın mensuplarının tesettürlerini açmaları, namaz kılarken beş vakti tek vakitte kılmaları, ramazan orucunu daha sonraki bir vakitte kaza etmeleri sayılabilir. Hatta İslam’ın ilkelerine aykırı bütün bu uygulamalar bir kenara, gerekirse din düşmanı ya da dinsiz gibi kendilerini lanse ederek takıyye yaptıkları da bilinmektedir.

Değerlendirme
Yukarıda, FETÖ’nün inanç, ibadet ve ahlak alanlarındaki istismar ve tahrifatından sadece bir bölümü zikredilmiştir. Dinî değer ve kavramların örgüt tarafından süflî emeller uğruna hoyratça kullanılmasının Müslümanlar için tahribattan başka bir neticesi olmamıştır. İslami saiklerle hareket ettiğini iddia eden örgüt, en büyük zararı yine İslam’a ve Müslümanlara vermiştir. Özellikle, toplumun bazı kesimlerinde “hizmet”, “cemaat”, “imam”, “infak”, “zekat”, “kurban” gibi kavramlara karşı bir ön yargı oluşmuş ve FETÖ’nün toplumda yaşattığı travma, iyi niyetlerle hareket eden diğer Müslümanları da töhmet altında bırakmış, hatta bazı kesimler nezdinde İslam karşıtlığını körüklemiştir. Böylece birlik ve beraberliğimiz, kardeşliğimiz, yardımlaşma ve dayanışma duygularımız da baltalanmıştır.
Öte yandan Anadolu’nun saf, masum ve zeki evlatlarını eğitim ve okul vaadinde bulunarak ailelerinden koparan FETÖ, her şeyden önce kişiliksiz, şahsiyetlerini kaybetmiş bireyler oluşturdu. Örgüt hiyerarşisi ve aidiyeti dışında hiçbir ilkesi olmayan bu insanların aile, vatan ve ümmet aidiyetleri yok edildi. Bunların yerine ise örgüt bağlılarına düzmece aidiyetler ve yapay bağlar sunuldu. İşte bu yapay aidiyetlere sahip mankurtlar, 15 Temmuz’da hain bir darbe girişiminde bulundu. Ancak Yüce Allah’ın inayeti ve milletimizin ferasetiyle bu hain girişim engellendi ve FETÖ’nün bütün kirli emelleri açığa çıkmış oldu. Toplum olarak bu olaydan dersler ve ibretler çıkarıp tedbirler almazsak benzer ihanetlerle –Allah muhafaza eylesin- karşılaşabiliriz. Bu nedenle her şeyden önce Müslümana düşen görev, aklını ve iradesini başkasına teslim etmemesidir. Dini öğrenirken bu işe ehil olanlardan öğrenmeli ve İslam ilim geleneğinin kaynakları dışında kalan rüya, keşif, ilham veya gizemli olduğu iddia edilen bazı kanallar üzerinden yapılacak yönlendirmelere müsaade etmemelidir.
Öte yandan FETÖ, DEAŞ ya da adı ne olursa olsun burada asıl mesele, zihniyet sorunudur. İsimler, figüranlar değişebilir ancak sergilenen sahne, oynanan senaryo aynıdır. Müslümanın, İslam’ı kendi çıkarları uğruna kullananlara karşı uyanık olması gerekmektedir.

Dr. Mehmet Nur Akdoğan