OkLogo

HARAMLARDAN VE MEKRUHLARDAN KAÇINMAK

Dr. Ayşe Gültekin


“Aziz ve Celîl olan Allah, annelere saygısızlık etmeyi, kız çocuklarını diri diri gömmeyi, keyfî emir ve yasaklar koymayı size haram kılmıştır. Sizin için de üç şeyi çirkin görmüştür: Dedikodu, çok soru sormak ve malı zayi etmek!” (Müslim, Akdiye, 12)
İnsanoğlu dünyada başıboş bırakılmamış, gününü gün edip arzularına tabi olarak bir ömür sürsün diye yaratılmamıştır. Emaneti sahibine teslim edeceği ana kadar Allah’ın emir ve yasaklarına göre ölçülü ve dengeli bir hayat sürmekle mükelleftir. Cenab-ı Hak, bazı şeylerin kesinlikle yapılmasını emrederken bazı şeylerden de kesinlikle uzak durmamızı ister. Hadisimiz, haram ve mekruh kategorisinde yer alan üç günaha dikkat çekmekte ve bu örnekler ışığında davranışlarımızı yeniden gözden geçirmemizi istemektedir.
Cahiliye Dönemi’nde kadınlar, ekonomik bakımdan ailenin sırtına yük, kabile savaşlarında esir edilirse ailesinin şerefine sürülen bir leke olarak görüldüğünden horlanıp aşağılanır, erkeklere gösterilen hürmet ve saygı onlara gösterilmezdi. Hadisimizde, sakınılması gereken ilk iki davranışın kadınlarla ilgili olması, savunmasız bir kız çocuğu ya da yetişkin bir birey olarak kadının, haklarına dikkat edilmesi gereken saygın bir varlık olduğuna işaret etmektedir.
Dokuz ay karnında taşıyarak çocuğunu dünyaya getiren anneye, çocuğun bakımı ve yetiştirilmesi, iyi bir eğitim verilip Allah’a kul, Resulüne ümmet, topluma faydalı bir fert olarak terbiye edilmesi konularında daha ağır sorumluluklar düştüğü hepimizin malumudur. Hz. Peygamber’in “İyilik ve ikramda bulunmamı en çok hak eden kimdir?” sorusuna üç defa “Annendir.” diye cevap verip dördüncü sorunun cevabında “Babandır.” demesinin sebebi de budur (Buhârî, Edeb, 2). Yemeyip yediren, giymeyip giydiren, çocukları için hiçbir fedakârlıktan kaçınmayan anne babalarımız, üzerimizde en çok emeği olan insanlardır. Bu sebepledir ki Yüce Allah “Önce bana, sonra da ana babana şükret.” (Lokman, 31/14) diye buyurur insanoğluna ve kendisine kulluk yapılmasını emrettikten hemen sonra anne babaya iyi davranmayı, yaşlandıklarında öf bile dememeyi, tatlı ve güzel sözler söylemeyi, onları koruyup kollamayı, “Rabbim! Küçüklüğümde onlar beni nasıl yetiştirmişlerse, şimdi de sen onlara (öyle) rahmet et!” diyerek dua etmeyi tavsiye eder (İsrâ, 17/23-24).
“Onlardan birine kız çocuk müjdesi verildiği zaman öfkesinden yüzü simsiyah olur. Verilen müjdenin kötülüğünden dolayı kavminden gizlenip saklanır. Onu horlayıp aşağılayarak yanında mı tutacak, yoksa toprağa mı gömecek, karar veremez. Verdikleri hüküm ne kadar da kötüdür.” (Nahl, 16/58-59); “Diri diri toprağa gömülerek öldürülen kıza, hangi günahtan dolayı öldürüldüğü sorulduğu zaman.” (Tekvîr, 81/8-9) vb. ayetler bazı Arap kabilelerinin geçim korkusu veya namuslarına halel geleceği endişesiyle kız çocuklarını öldürdüklerini ortaya koymaktadır. İster başlamış bir hamileliği sona erdirme isterse doğan bir çocuğun hayatına son verme şeklinde olsun, ister kız isterse erkek olsun bütün çocukların yaşama hakkı vardır. Hayat bahşeden ve yarattığı kullarına ömür takdir eden Allah’tır ve hiç kimse Allah’a ait olan bu yetkiyi kullanma hakkına sahip değildir.
Hz. Peygamber’in, kendisine en büyük günahların neler olduğu sorulduğunda, yemeğine ortak olması korkusuyla kişinin çocuğunu öldürmesini de sayması (Buhârî, Edeb, 20), hicret eden kadınların teminat vermeleri gereken maddeler arasında çocukları öldürmeme maddesinin (Mümtehine, 60/12) de yer alması, çocukları öldürmenin Allah’ın yasakladığı büyük günahlar arasında olduğuna işaret etmekte, “Fakirlik (geçim endişesi) korkusuyla çocuklarınızı öldürmeyin. Onların da sizin de rızkınızı biz veririz. Onları öldürmek gerçekten büyük bir suçtur.” (İsrâ, 17/31) vb. ayetler ekonomik kaygıların yersizliğine, rızkın kefilinin yaratan ve yaşatan Allah olduğuna dikkat çekmektedir.
Allah’ın haram kıldığı üçüncü günah ise, verilmesi gereken şeyi vermeyip hakkı olmayan şeye sahip olmayı istemek, keyfî yasaklar koyarak Allah’ın sınırlarına göre değil kendi belirlediği ölçülere göre bir hayat yaşamaktır. Fertler kural belirleme yetkisine sahip olduklarında ve herkes kendi menfaatine göre kurallar koyduğunda, haksızlık ve zulmün artması, toplumda kaos ve kargaşanın hâkim olması kaçınılmazdır. Kulunun arzularını ve zaaflarını kulunun kendisinden daha iyi bilen Allah’ın ve onun son Peygamberinin ölçülerine, emir ve yasaklarına uygun bir ömür sürmek ise kişiyi hem dünyada hem de ahirette huzur ve saadete ulaştıracaktır.
Hadisimizde dedikodu, çok soru sorma ve malı zayi etme ise Allah’ın hoşlanmadığı davranışlar olarak sıralanmaktadır. Hz. Peygamber (s.a.s.) tarafından “Kardeşini onun hoşlanmayacağı şekilde anmandır.” (Müslim, Birr ve Sıla, 70) şeklinde tarif edilen gıybet, Cenab-ı Hak tarafından ölü kardeşinin etini yemeye benzetilmekte (Hucurât, 49/12) ve Müslümanlara gıybet ve dedikodu yapmayıp böyle ortamlardan uzak durması emredilmektedir. Çünkü bu tür davranışlar insanların arasını açmakta, sevgi ve saygıyı yok etmekte, kıyamet gününde de kul hakları arasında değerlendirilmektedir.
Soru sormak, yeni şeyler öğrenmeye meraklı olmak tavsiye edilen davranışlar olmakla beraber karşıdakini zora sokmak, sıkıştırmak için sormak, kendisine faydası olmayacak soruların peşine düşmek, lüzumsuz sorularla muhatabı bunaltmak yerilen davranışlardandır.
Genel anlamda inanç, söz ve davranışta dinin, aklın veya örfün uygun gördüğü ölçülerin dışına çıkmayı ifade eden israfın, malı ölçüsüz ve dengesiz harcamak, mal ve imkânları gayrimeşru amaçlar doğrultusunda saçıp savurmak şeklindeki kullanımı daha yaygındır. Cenab-ı Hak “Akrabaya, yoksula ve yolda kalmış yolcuya haklarını ver, fakat saçıp savurma.” (İsrâ, 17/26) buyurarak bir yandan mümini ihtiyaç sahiplerine yardım etmeye teşvik ederken diğer yandan ona israf etmeme tavsiyesinde bulunmakta, malı harcama konusunda dengeli ve ölçülü olmaya davet etmektedir.
Cenab-ı Hak, yukarıda zikredilen haram ve mekruh davranışlar yanında, bütün haramlarından sakınmayı ve mekruhlarından uzak durmayı bizlere nasip etsin ve bizleri sırat-ı müstakimden ayırmasın.

Dr. Ayşe Gültekin